Merhum Hacı Gedikli Efendi’nin refîkaları Semahat Gedikli Hanımefendi Hakk’ın rahmetine kavuştu. Cenazesi 27.07.2021 günü Hacı Gedikli Efendi’yle birlikte sadaka-yı câriye olarak inşâ ettikleri Sami Efendi Camii’nde ikindi namazını müteakip kılınan cenaze namazı sonrası Bağlum mezarlığına sırlandı. Güzide bir topluluk definde hazır bulundu.
O Ankara’nın Hacı Annesiydi.
Karaman’ın velileri çoktur. Hanım velileri çok olsa da pek bilinmezler. Hacı Anne böyle biriydi. Karaman’ın manevi ikliminde doğup yetişmiş asil bir ailenin ferdiydi.
Hacı Anne Hacı Babamızın en büyük destekçisiydi. Onun yâdigârıydı. 15 Eylül 2014’te Hacı Babamızı Hakk’a uğurlamıştık. Şimdi de bir temmuz sıcağında 7 yıllık ayrılıktan sonra Hacı Annemizi Hacı Babamızın yanına uğurluyoruz.
Aralarında nasıl bu kadar sıkı bir muhabbet oluştu bilmiyorum ama Hacı Baba’nın yüzündeki sertliği yumuşatmanın en kolay yolu Hacı Anne’nin ismini mevzuya dâhil etmekti. Onun adı anıldığında meclisteki sert hava bir anda Hacı Baba’nın tebessümüyle yumuşak bir havaya dönüşüverirdi. Ne vakit Hacı Anne’nin ismi anılsa Hacı Baba bambaşka bir halet-i ruhiyeye bürünürdü. Bir mülâkatında Diyarbakır’da askerken yaşanan eve geç gelip de evin kapısının içerden kilitli oluşunu ve o gece Diyarbakır sokaklarında sabaha kadar dolaşmasını, sabah tekrar eve geldiğinde kapının açıldığını büyük bir neşeyle anlatması aralarındaki muhabbetin derecesine işaret etse gerek. Hacı Anne böylesine gönlüne taht kurabilmişti eşinin.
Nijer’de bir süre görev yapan Sebahattin Bey’in anlattığı şu hadise aradaki muhabbeti ne güzel ortaya koyuyor: “Hacı Baba Hacı Anneyi de yanında Nijer’e getirmişti. Hacı Anne o yaşında Hacı Baba bu fincandan içmeyi sever diye Nijer’e fincan getirmiş. Yolculuk iki uçak ve uzun bir kara yolculuğu; yani meşakkatli bir yolculuk. Hacı Anne’ye sordum: “Peki bu fincan kırılsa ne olacak?” Çıkarıp yedeğini gösterdi. Yedek fincanı da yanına almıştı.”
Hacı Anne vakıf ve dernek işlerinde çok aktifti. Hanımlar derneği gözleme yapılan, mantı sıkılan, genç hanımefendilerin madden ve manen eğitildiği, hanımların mâneviyat depoladığı bir dergâhtı âdeta. Hanımlardaki o günkü manevi enerji nasılsa muhakkak akşam evlerine de sirâyet ederdi.
Annelerin kendi kızlarını eğitemedikleri yerde Hacı Anne devreye girerdi. Kocaların hanımlarına söz geçiremedikleri yerde, en büyük destekçileri Hacı Anne olurdu.
Evleneceklere zevc bulma konusunda kendi kızları gibiydi, evlilik çağına gelmiş tüm kızlar Hacı Anne için. Yeni yuva kurmaya çalışanların maddi destek husûsunda Hacı Anneleri vardı arkalarında. Bu nedenle evindeki pek çok koltuk, kanepe takımı ve eşya yeni çiftlere evlilik hediyesi olarak gitmişti. Evi yeni evli çiftler için boşalır, tekrar dolar, tekrar boşalırdı.
Eşya ve mal tutkusu olmayan zahide bir hanımefendiydi Hacı Anne. Dışardan çok kıymetli olarak görünen eşyalar onun gözünde sadece ihtiyaç sahipleri için değil isteyen herkese kolayca feda edilebilirdi.
Talebeler umreye mi götürülecek, onların Hacı Anneleri vardı. Bir yerlerden bulur buluşturur, umreye gidecek talebelerin ücretini öderdi. Yüzlerce öğrenci bu şekilde Hacı Anne vesilesiyle umreye gidebilmişti.
Camide temizlik mi olacak, hiç kimse olmasa da Hacı Anne vardı. Bu işi düzenli bir şekilde devam ettirirdi. Kimi zaman kendisini tanımayan bazı cami görevlilerinden temizliği iyi yapması için azar işittiği bile olmuştu.
Medine-i Münevvere’de iftar sofrası mı açılacak, Hacı Anne işte oradaydı. Sofraların hem hizmetçisi hem organizatörü, baştan ayağa takipçisi olurdu.
Birinin yardıma mı ihtiyacı var? Birinin bir problemi mi var Hacı Anne koşardı. Ankara’nın Hacı Anne’si vardı. Yük olmadı, yük taşıdı. Kendisini taşıtmadı. Hep o başkalarını taşıdı.
Dedikodu denilen yıkıcı hastalığın, malâyâninin, boş görüşmelerin, çay partilerinin, kafa dağıtmak için avm gezilerinin hiç uğramadığı bir şahsiyetti Hacı Anne.
Pek çok yıkılmak üzere olan yuva, Hacı Anne vesilesiyle kurtulmuş; yeniden mutlu birer yuvaya dönüşmüştü.
Sofrası geniş, eli açık, dünya ve maddiyat zerre kadar kalbinde olmayan, insanlara hizmet için bir kuş gibi hızlı hareket eden, yorulmak nedir bilmeyen müstesna bir kişilikti Hacı Anne. Bir kuş gibi hafif bedeni, yürümez uçardı sanki!
Evi tertemiz, apartmanı tertemiz, sokağı tertemiz, gönlü tertemizdi.
Misafiri seven, güne erken başlayan, bir güne pek çok iş sığdırabilen, yorulmak nedir bilmeyen mücahide bir hanımefendiydi.
Onun derdi sadece kendi çocukları, torunları değildi; ümmetin evlatlarıydı aynı zamanda. Bu nedenle onu ileri yaşlarında dahi Afrika’da görürdünüz, Avusturalya’da görürdünüz, Balkanlar’da görürdünüz, Mekke-i Mükerreme’de Medine-i Münevvere’de görürdünüz…
Sükûtu bol, konuşması az, bilgisi çok değil belki amma görgüsü, irfanı çok; Anadolumuzun yetiştirdiği, tarikat âdâbının her şeyiyle temessül ettiği, dervişliğin sûrete bürünmüş şekli, bu zamanda az bulunur bir hanımefendi, bir velî ve zâhide bir sûfiydi Hacı Anne.
Vefâ mı dediniz? Bizler sevdiğimiz kişilere vefâtından sonra sevgimizi göstermeyi daha çok seviyoruz maalesef!
Gerçi Hacı Anne yaptığı işler için karşılık beklemezdi. Emek verdiği onca kişinin bir hâl hatır sormaması onu kırmazdı ve incitmezdi. Küskünlük, dargınlık, kırgınlık yoktu onun kalbinde. Herkese kapısı, gönlü açık biriydi.
Demek ki ecrini Hakk’tan bekleyen bir velî hanımefendi için durum biraz farklı oluyor. Başkaları için bilmem ama kendisi için bir Fâtihâ dahi isteyeceğini zannetmem. O istemese de biz ona berhayat iken gösteremediğimiz vefâyı bir Fâtihâ okuyarak gösterelim hiç olmazsa!
Yolun açık olsun güzel Hacı Annem. Harem’de uçarcasına tavaf yaptığın gibi melekler uçarcasına sırattan geçirip Cennet Ravza’sına koyuversin seni…
Rabbimiz Hacı Annemize rahmet eylesin, yakınlarına sabr-ı cemîl ihsan eylesin. Bu vesileyle tüm geçmişlerimizin ruhlarını birer Fatiha ikramıyla taltif etmenizi istirham ederiz efendim.
Vahit GÖKTAŞ
YORUMLAR