Asıl Cihad Nefs Engelini Aşmaktır

 Tebük seferinden dönüşlerinde, sefere iştirak eden mücahidîn-i kiram hazarâtı gayet yorgun, bîtab, mecal siz idiler. Her ne kadar düşmanla karşılaşılmadı ise de yolun uzunluğu, yazın şiddetli sıcağı, su yun ve erzakların kifa yetsizliği onları, haylice yıpratmıştı. Buna rağmen sallal lahu aleyhi ve sellem Efendimizin ilk sözleri: “Küçük cihaddan bü yük cihada döndük.” ol muştur. Ashab-ı kirâm radı yallahu anhüm, merakla sordular: ‘‘Büyük cihad nedir ya Rasûlallah?’’ Cevaben buyurdu ki: Teâlâ çok sevdiği, velili ğe istidatlı olan kullarına bu yolu nasip eder. Fazla tafsilata geçilirse ciltler kâfî gelmez. *** Allah Teâlâ’nın Habi bi, kainâtın efendisi ol dukları halde daima; “Ya Rab, bir an bile, gözümü açıp kapayın caya kadar beni nefsi me bırakma.” diye Hâlık Teâlâ ve Tekaddes haz retlerine sığınmışlardır. Bu yüce kelâmları ile nefisle mücadele ve mücâhedenin ehemmi yetine işaret buyurmuş lardır. Gene bir sohbet-i âlîlerinde: “Nefis ile cihad...” Bunun hakkında büyükler demişlerdir ki: Cihad ikidir: Küçük cihad, büyük cihad. Küçük cihad küffar ile yapılan mücâhede ve muhâbereler dir. Büyük cihad ise, nefis ile cihad etmektir. Bâtını (yani içimizi, gönlümüzü) ıslah etmektir. Bâtını ıs lah etmek ise zâhirî (dışımızı) ıslahdan daha zor ve uzundur. Küçük cihadın gayesi Cennete ve Rahme te nail olmak, büyük cihadın gayesi ise Hak Teâlâ’yı ve Cemâl-i İlahiyi müşâhadeye vâsıl olmaktır. Küçük cihadın gayesi şehadet, büyük cihadın gayesi sıddî kiyettir. Şüphesiz ki, siddîkların derecesi şehidlerin kinden üstündür. Seyr ü sülûk yolu ile bir mürşid-i kamili teşhis edip, ona tam teslim olmak, onun dileklerini harfiyyen ye rine getirmek sûretiyle, nefsle mücâhede edilir. Hak – Cesedde bir çiğnem et vardır, o salih olursa bü tün cesed salih olur, o fâsid olursa bütün cesed fesa da uğrar. O kalptir.” buyurmuşlardır. Bu ihtarı işittikten sonra, kula düşen, her şeyden evvel kalbinin ihyâsı için gereken şeyi anlamak, idrâk ettikten sonra da gereğini yerine getirmek olmalıdır. Hâlık Teâlâ veliliğe istidatlı olan kullarına bu yolu nasib eder. Bu yoldan; ciddi bir çalışmak, haram helâle dikkatli olmak, Kur’an ahkâmına ve sallallahü aleyhi ve sellem Efendimizin, ahlâk, adâb, ibâdet ve muâmelatını, nefsinde tatbike gayret etmekle isti fade edilir. Bunun için de en lüzûmlu olan, samimi bir ihlâs sahibi olmaktır. Büyükler nefis tezkiyesinin farz-ı ayn olduğunu söylemişlerdir. Nefsini bilen kişi Cenâb-ı Hakk’ı bilebilir. Çünkü bütün varlığın sahibi Hâlık Teâlâ hazretleridir. (Sâdık Dânâ, Altınoluk Sohbetleri-6, s. 22)

PAYLAŞ:                

Sâdık Dânâ

Konya Kadınhanı’nda doğdu. Babası hayır sever bir tüccar olan Ahmed Hamdi Bey, annesi Âdile Hanım’dır. Dedesinin babası Topbaşzâde Ahmed Kudsi Efendi (ö. 1889), Hâlid el-Bağdâdî’nin halifelerinden Boz

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle