Hazret-i Ali -radıyallahu anh- şöyle buyurmuştur:
Dünyanın kıvamı dört şey iledir:
1- Âlim, ilmiyle âmil olmaktır.
2- Câhil, teallümden (ilim öğrenmekten) istinkâf etmemektir.
3- Ganî, malında buhul etmemektir.
4- Fakir, dünyâsı için âhiretini satmamaktır.
Eğer ki âlim ilmiyle âmil olmazsa, câhil ilim öğrenmekten vazgeçerse, zengin malında buhlederse, fakir de dünyâsı için âhiretini satarsa: “Helak onlar için yetmiş kere...”
**
Bir kimse bir melikin hizmetine tâlib oldu. Melik de, git ilim ve edeb öğren ki, hizmetin sâlih olsun, dedi. O kimse de ilim tahsiline şurû’ eyledi ve ilmin zevkini, lezzetini tattı. Sonra Melik haber gönderdi ki, ilmi terk etsin de artık gelsin, benim hizmetime ehil oldu.
İlim tahsil eden kimse de dedi ki: Beni, senin hizmetine ehil görmediğin vakitte her ne kadar ben kendimi senin hizmetine ehil görmüş idiysem de, fakat şimdi sen beni kendi hizmetine ehil görüyorsun, lâkin ben nefsimi Allah -azze ve celle- Hazretlerinin hizmetine devama daha ziyâde ehil gördüm; buna da sebep, evvelce cehaletimden dolayı zannediyordum ki, kapı ancak senin kapındır. Fakat el’ân, şimdi bildim ki, tahkîka kapı, ancak Rabb-i Hakîkî olan, şerîki ve nazîri olmayan, Rabbü-l-erbâb, mün’im-i hakîkî Hâlık Teâlâ ve Tekaddes Hazretlerinin kapısıdır.
Böylece ilmi tahsil ile hakîkî kapıyı fehm ü idrâk etmek saadetine nail oldu.
Ve dahî duyurulmuştur ki: İlim tahsîli senin üzerine suûbetli, meşakkatli olması, senin dünyaya fart-ı muhabbetinden nâşîdir. Zîrâ Allah Teâlâ, sana bir sevâd-ı ayn bir de sûveydâ-yı kalb vermiştir. Yani sana gözünün bebeği, kara bebeğini ve kalbin içinde de bir kara noktacık vermiştir. Şüphe yoktur ki, süveydâ demek sevâdın tasğîridir, daha küçük demektir. Kalbin siyah ufak noktası, göz bebeğinden daha küçüktür. Bu böyle iken, senin göz bebeğin önüne yakından ufak bir şey kor isen hiç bir şey göremezsin. Öyle ise senin göz bebeğinden daha küçük olan süveydâ-yı kalbine bütün dünyâ muhabbetini koymuş olursan öyle kapalı olan kalp gözüyle ne görebilirsin?
Cenâb-ı Hak: “Zira hal ü şân onların gözleri kör olmaz ve lâkin göğüslerinde olan kalpleri kör olur.”(Hac,46) buyurmuştur.
Yani sinelerinde olan kalpleri idrâkten ve ibret almaktan kör oldu. Zira kalbte ibret almaya lâyık idrâk olmayınca baş gözüyle görmekte fayda olamaz.
Mâ’rifet-i ilâhiyyeyi doğrudan doğruya tefekkür ve mütâlâada delîl aklîdir. Kıraat ve kitabette ise kulak ile (işitme) delâlet-i sem’iyye vardır.
Bu sûretle Kur’ân-ı Kerîm aklî ve sem’î delilleri cem etmiştir ki, oku, oku diyerek kıraatin ve kitabetin, ilmin taliminin (öğrenilmesinin) insan için en büyük lütuf ve kerem-i Rabbânî cümlesinden olduğunu ihtar eylemesi şâyân-ı dikkattir.
Peygamberimiz, Nebiyy-i Ekrem ve Ümmiyyi Muhterem -sallallahu teâlâ aleyhi ve sellem- Efendimiz’in yazıya ihtiyâcı olmadığı şi’âr olunmakla beraber, kalem ile talimin de büyük bir ikrâm-ı Rabbânî olduğu beyân buyurulmuş ve bu sûretle ümmetini okuyup yazmaya da teşvîk ve terğib eylemiştir.
Mahmud Sâmî Ramazanoğlu-Musahabe-1, s.70- Erkam Yayınları
YORUMLAR