Bizi Geleceğe Namaz Kılan Nesiller Taşıyacak

Şüphesiz dinimizi ve ma’nevi mirasımızı geleceğe ancak namaz kılan nesiller taşıyabilecektir. Nesillerimizi küçük yaştan itibaren ibâdetle ve özellikle namazla buluşturmak gerekir. Zira evladlarımız bizim hem dünya hem âhiret geleceğimizdir. Hayata veda ettiğimizde hayat defterimizin kapanmaması, geçmişine dua eden nesiller bırakabilmekle mümkündür. Bunun için ödenecek maddi ve ma’nevi bedeller anne-babaların âhiret sermâyesi olacaktır.

Âlemlerin Rabbinin, insan için murâd ettiği şu hayatta insanlara tebliğ için seçilmiş bütün peygamberlerin ortak özelliklerinden birisi de hepsinin tevhid ehli/Allah’ın birliğine inanan nesiller yetiştirmesidir. Bunun için de önce kendi ailelerinden başlamış bu peygamberler, eş ve evlatlarının ilahi hakikatlerle buluşturulması sonra da onları takip edecek zürriyetlerinin aynı yolda devam etmeleri için vasiyetlerde bulunmuş, dualar etmişlerdir.

“Nuh -aleyhisselam- tufanda helâk olmaması için, “Ayrı bir yere çekilmiş olan oğluna; ‘Yavrucuğum bizimle beraber sen de bin, inkârcılardan olma’ diye seslendi.” (Hûd, 42)

“Rabbi, İbrahim’e teslim ol dediğinde ‘Âlemlerin Rabbine teslim oldum’ demişti. Ve İbrahim kendi oğullarına da bunu vasiyyet etmişti. Yakub da öyle. “Oğullarım! Allah sizin için bu dini (İslâm’ı) seçti. Siz ancak Müslümanlar olarak can verin.” (Bakara, 131-132)

Rabbimiz! Ben çocuklarımdan bazısını Senin kutsal evinin (Ka‘be’nin) yanında ekin bitmez bir vadiye yerleştirdim. Rabbimiz! NAMAZ’ı dosdoğru kılmaları için böyle yaptım.” (İbrahim, 37)

“Hani İmran’ın karısı ‘Rabbim, karnımdaki çocuğu sırf Sana hizmet etmek üzere adadım. Benden kabul et’ demişti.” (Âl-i İmran, 35)

Nebiler Sultanı Sevgili Efendimiz ise -sallallâhu aleyhi ve sellem- emsalsiz bir örnek olarak insanlığa, kıyamete kadar her yönü ile numune olacak bir sahabe nesli armağan etmiştir.

Şüphesiz bu eşsiz neslin İslâm ile ilişkilerindeki ilk adımları “Lâ ilâhe illallah Muhammedün Rasûlullah” hakikatine candan inanmak, ikinci adımları da bu îmanın dış dünyaya yansıyan ilk tezahürü olan namazlarını Allah Rasûlü’nden gördükleri gibi îfâ etmeleri idi.

Zîrâ Namaz, Allah Rasûlü’nün gözünün nuru, en önemli sevinç ve ferahlama ifâdesi mi’racının devamı idi. Nübüvvetin gelmesi ile birlikte zat-ı nübüvvetlerine hemen namaz emredilmiş, ilk günden itibaren Nebi -sallallâhu aleyhi ve sellem- de mübarek zevcesi (Hz. Hatice) ve bir çocuk olan yeğeni (Hz. Ali) ile ilk cemaati oluşturmuştu. Efendimiz’in farzların dışında, muhtelif şekillerde devam ettiği teheccüd, işrak, duhâ, evvâbin, tahiyyetü’l-mescid namazları O’nun ma‘nen ve bedenen hep namaz halinde olduğunun bir göstergesidir.

Gök ehlinin ve yer ehlinin mahbubu/sevgilisi olan Allah Rasûlü, yer ehlinden en çok da çocukların sevgilisi idi. Hem onları çok seviyor hem de onlar tarafından çok seviliyordu. Bu sevgi iklimi içinde bizzat onların her türlü terbiyesi ile meşgul olan Habib-i Hüda Efendimiz bazen bir çocuğu veya genci binitinin arkasına alıp, binit üzerinde nebevi hatırlatmalarda bulunur, bazen avuçlarının içine ellerini aldığı gence dua öğretir, bazen bir sofrada şefkat ve nezaketle âdâb ta‘lim ederlerdi.

Abdullah bin Ca‘fer’den rivayet edildiğine göre, Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-  bir seferden döndüğünde ehl-i beytinden bir takım çocuklar tarafından karşılanmıştı. Hz. Abdullah şöyle devam ediyor: “Bir defasında ise herkesten önce beni karşılamaya götürdüler. O da beni önüne aldı. Sonra Fatıma’nın iki oğlundan biri getirildi. Onu da arkasına aldı. Böylece Medine’ye bir hayvan üzerinde üç kişi olarak girdik.” (Müslüm, Fedâilü’s-sahâbe)

Zât-ı risâletleri bu müstesna örnekliğinin yanında ümmetine özellikle evladlarına îman, ibadet ve güzel ahlâkın öğretilmesi hususunda ikazlarda bulunmuştur:

Bir baba çocuğuna güzel ahlâktan daha hayırlı bir şey veremez.” (Tirmizî, Birr)

Kişinin çocuğuna bir edeb öğretmesi bir sa’ (2120 gram) miktarı tasaddukta bulunmasından daha hayırlıdır.” (Tirmizi, Birr, 33)

Küçük yaşta Efendimizle birlikte sık sık namaz kılma bahtiyarlığına eren İbn Abbas -radıyallahu anh- şöyle der:

“Ben Rasûlullah -sallallâhu aleyhi ve sellem-’in yanında onunla beraber namaz kılıyordum. Âişe -radıyallâhu anhâ- da arkamızda namaza durmuştu.” (İbn-i Huzeyme, III, 18)

Enes bin Mâlik -radıyallâhu anh- der ki:

“Ben ve yetim bir çocuk evimizde Efendimiz’in arkasında namaz kıldık. Annem Ümmü Süleym de arkamızda namaza durmuştu.”

Allah Rasûlü Sevgili Efendimiz kendi saadet asrında îman, ibâdet, iffet ve cihad hususlarında özellikle gençlerle ilgilenmiş, Allah’a ibâdet içinde gelişip büyüyen, kendisine bir haram teklif edildiğinde ben Allah’dan korkuyorum diyebilen gençlerin âhirette ilâhi bir gölgenin altında korunacağını beyan etmiştir.

Geçmişte özellikle sıbyan mektebi olarak ifade edilen mahalle mekteplerinde küçük yaştaki çocuklar, hem Kur’an-ı Kerim ile buluşmuşlar hem de ibâdet, özellikle namaz alışkanlığı kazanmışlardır. Bu güzellik saraya kadar yansımış, sarayda çocuklara özel dersler veren muallim ve muallimelere her şeyden önce ibâdet alışkanlığını kazandırmak noktasında hatırlatmalar yapılmıştır. Nitekim 6. Mehmed Reşad hânedan çocuklarını yetiştirmek üzere tayin ettiği Safiye hanıma ilk olarak şunu emretmiştir:

“Namaz kılmayanlara, oruç tutmayanlara yedirdiğimiz tuz ve ekmek haram olsun… Bu irâdemiz hocahanım tarafından talebe, şehzade ve hanım sultanlara söylensin.” (Safiye Ünüvar, Saray Hatıralarım)

Dünyevî makam ve mevkî o insanlara ibadet hassasiyetini unutturmamış, her işlerinin başına namaz ve oruç gibi âhiret azığı olacak gayretleri yerleştirmekten geri bırakmamıştır. (Faziletler Medeniyeti 1, 82)

Şüphesiz dinimizi ve ma’nevi mirasımızı geleceğe ancak namaz kılan nesiller taşıyabilecektir. Nesillerimizi küçük yaştan itibaren ibâdetle ve özellikle namazla buluşturmak gerekir. Zira evladlarımız bizim hem dünya hem âhiret geleceğimizdir. Hayata veda ettiğimizde hayat defterimizin kapanmaması, geçmişine dua eden nesiller bırakabilmekle mümkündür. Bunun için ödenecek maddi ve ma’nevi bedeller anne-babaların âhiret sermâyesi olacaktır. Bu bedel ve gayretleri kavlî ve fiilî dualarla da tamamlamak gerekir:

“Rabbimiz! Bize gözümüzü aydınlatacak eş ve zürriyetler bağışla. Bizi takvâ sahiplerine önder kıl.” (Furkan, 74)

“Rabbim! Bana tarafından hayırlı bir nesil bağışla. Şüphesiz Sen duayı hakkı ile işitensin.” (Âl-i İmrân, 38)

“Ey Rabbimiz! Bizi sana boyun eğenlerden kıl. Neslimizden de Sana itaat eden bir ümmet çıkar. Bize ibâdet usullerimizi göster tevbemizi kabul et.” (Bakara, 128)

Huda’nın en büyük ihsanı sensin Ya Rasûlallah

Benim her derdimin dermanı sensin Ya Rasûlallah.

PAYLAŞ:                

Abdullah Sert

Abdullah Sert Bey 1948 yılında Kütahya-Tavşanlı’da doğdu. İlk ve orta tahsilini Tavşanlı’da, lise tahsilini de Balıkesir İmam Hatip Lisesi’nde tamamladı. 1966 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsüne

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle