“Öldürdün beni. Ama unuttum senin gibi ölmeyi."
Kudüs’te, yani eski sur’un içinde
Geçiyorum, bir zamandan diğerine, beni yönlendiren
Hatıralardan beri, orada paylaşır peygamberler
Mukaddes tarihi …. Yükselirler semâya
Dönerler geriye daha az kederli, Sevgi
Ve barış, gelir bu şehre her iki mukaddes.
Yürürken yokuşlarında birden geldi hatırıma. Nasıl da
İhtilaf eder raviler ışığın taş üzerindeki kelâmında
Bu ışık pintisi taş yüzünden mi çıkıyor harpler?
Yürüyorum uykumda. Gözlerimi dikmişim rüyamda
Hiç kimseyi görmüyorum ne önümde ne arkamda
Bütün bu ışık benim için, yürüyor, hafifliyor ve uçuyorum
Bir başkası oluyorum tecellimde. Bitiyor
Kelimeler, çayırlar gibi İşaya peygamberin ağzında:
“İnanmazsanız emin olmazsınız”
Yürüyorum sanki başkasıyım kendimden. Yaram gül,
Beyaz ve İncîlî. Ellerimse iki güvercin gibi
Haça asılmış, taşıyorlar yeryüzünü.
Yürümüyorum. Uçuyorum. Kendimden başkası oluyorum
Tecellimde. Mekânsız ve zamansız. Kimim ben?
Ben, ben değilim Mi’raç hazretlerinde. Velakin
Düşünüyorum: Bir başına, Muhammed peygamber
Konuşuyordu fasih Arapçayla “Eee sonra”
Sonra. Bir asker bağırdı âniden
Dur, o sen değil misin? Öldürmemiş miydim seni ben?
Şöyle dedim ona: “Öldürdün beni. Ama unuttum senin gibi ölmeyi."
Mahmud Derviş / Çeviri: Cengiz Tomar
YORUMLAR