Erkam Radyo’da Nureddin Yıldız ve Âdem Ergül tarafından sunulan İslam ve Hayat programından bir bölümü istifadelerinize sunuyoruz.
Âdem Ergül: Hocam iman ile ahlâk arasında sıkı bir münasebet var. Efendimiz aleyhisselâtu vesselam “Ben güzel ahlâkı tamamlamak için gönderildim” buyurduğuna göre dinlerin, peygamberlerin gönderilişinde, imanımızda İslam'ımızda ve hatta ihsan duygumuzun oluşmasında sanki hedef olarak ahlâkla ciddi bir irtibat var. Siz neler söylemek istersiniz iman ve ahlâk bağlamında?
Nureddin Yıldız: Ahlâk bir insanın ikinci insana karşı gösterdiği nezaket ve saygı demektir. İnsan kendi kendine ahlâklı olmaz. Başkasına karşı ahlâkımız olur. Evvela anamız babamız. Onların annelik ve babalık konumlarını hakkı ile değerlendirmek, onların yaşı ve benim yaşım ne olursa olsun, onların konumu ve benim konumum hangi farklılık taşırsa taşısın onları Allah'tan sonraki en büyük hak sahipleri olarak görüp hiçbir zaman gönüllerinin kırılacağı bir halde tutmamak. Buna anne babaya karşı ahlâk diyeceğiz.
İkincisi bundan sonraki ilişkiler; yakınlık ve yoğunluk derecemize göre herkes. Bir insanın en çok ahlâklı olması gereken kimsenin anne babadan sonra eşi olduğunu düşünüyorum. Erkek için kadın, kadın için erkek. Benim göstereceğim nezaket, insanlık, saygı ahlâksa eğer, evet, halam, teyzem, dayım, amcam kan bağı olarak çok yakın ama altı ayda bir halamı görüyor olabilirim. Senede bir dayımı görüyor olabilirim ama eşini yirmi dört saat görüyorsun. Dolayısıyla halayı, dayıyı bayramda gördün elini öptün, saygı gösterdim, bir emrin var mı dedin, yanında kaba kelime konuşmadın, bir şey emrettiyse yaptın ahlâk yerini buldu. Bir dahaki bayrama kadar rahatsın. Eş öyle değil. Eşe karşı çok daha yoğun bir hassasiyet gerektiriyor.
A.E: Kişinin ailesine davranışları imanı ile bütünlük içerisinde değerlendirilirse çok farklı bir hayat çıkar, değil mi?
N.Y: Hanım kardeşlerimizin özellikle şikâyetleri mesela filanca tanıdığımız eşini şikâyet ederken şok olduğumuz oluyor. Çok iyi tanıdığımız bir insan, sevecen, hürmetkâr, eli cömert birisi. Hayret. Bu kişiden bu kadın niye şikâyet ediyor diye düşünüyorsun. Kadın diyor ki o tanıdığınız gibi değil diyor. Evde başka birisi diyor. Hâlbuki biz onu camide âbid birisi olarak, vakıfta sahih birisi olarak, arkadaşlarına nazik birisi olarak tanıyorduk. Kadın deşifre ediyor. Onu da bir araya aldığımızda o kişi “Orası benim evim ama” diyor. Burada yıkıldık işte. Demek ki biz bir yere park edip bırakabileceğimiz bir ahlâk anlamışız. Hâlbuki ahlâkı bize emreden Allah Celle Celalühu’dur. Allah ile her an beraber olduğumuza göre biz evde başka bir şahsiyet dışarıda başka bir şahsiyet olamayız. Bunun adına şizofreni denilebilir, çift kişilikli olmaktır. Bu yanlıştır. Bu bir hastalıktır. Bu sebeple, Allah'tan sonra en büyük sahibi olan anne babadan sonra, eşlerin birbirlerine karşı ahlâklı olmaları gerekir. Kısacası ahlâk karşındakini incitmemektir. Bu incitmeme tüm mahlûkâta şamildir.
A.E: Yani müminin ahlâkı sadece hemcinslerine karşı değil.
N.Y. Hayvanlara karşı da, meleklere karşı da ahlâklı olmak gerekiyor. Peygamber Efendimiz “Tuvalette melekler sizin yanınızda olmuyorlar. Onun için melekleri incitmeyin” buyuruyor. Elbette meleklere karşı ahlâklı olma ebeveyne karşı arkadaşıma karşı ahlâklı olmaktan farklı. Bu incitmemeye dair verdiğimiz sözümüzde durarak ortaya çıkar. Nazik konuşarak ortaya çıkar, birinin ayağına basmayarak, kimliğine, makamına, seviyesine saygılı olmakla ortaya çıkar. Bunların ayrıntılarına girmeye gerek yok. Mesela Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem sarımsak yiyen mescide yanaşmasın diye buyuruyor. Çünkü kokudan öbür müslümanların rahatsız olmaması gerekiyor. Kul hakkı çok ağır. Camide ahlâklı, medresede ahlâklı, vakıfta ahlâklı da teğet geçilebilir ama anne ve babanın çocuğa karşı ahlâki sorumluluğu daha önemli. Özellikle küçük büyüğe, memur amire ve talebe hocaya saygı gösterir ama anne baba da evlada ahlâklı olacak. Anne babanın ahlâksız olma hakkı yok. Çünkü biz ahlâkın kaynağı olarak Allah'ı ve peygamberini görüyoruz. Ahlâkı örften almadık. Ahlâk yasalarla belirlenmiş değil. Ahlâk imanımızdan geliyor. Ahlâkı kaldırınca iman yalnız kalıyor. İmanı kaldırınca da ahlâk bir temele oturmuyor. Biz ne kadar ahlâklı olursak o kadar iman sergilemiş oluyoruz.
A.E: Anne ve babaların çocuklarına karşı ahlâklı olmalarını açabilir miyiz?
N.Y: Çocuklarımızı imam-hatip liselerine, medreselere göndererek diploma ve bilgi sahibi yapabiliriz ama bir anneden babadan alacakları ahlâkı hiçbir zaman aldıramayız. Anne ve babanın yapacağı ahlâk aşısı sadece nasihat ederek değil uygulayarak olur. Bir çocuğun yirmi yaşına kadar geldiğindeki ahlâkı onlardan aldığı ahlâktır. Aslında anne ve babanın verdiği ahlâk örnekliği gönderdiğimiz imam hatip, medreseden daha önemli ve tesirli. Belki imam-hatibe, medreseye göndermek farzı ayın durumuna gelmeyebilir Ama ahlâk vermek farz-ı ayn. Hadis-i şerifte ne buyuruyor ““Hiçbir baba, çocuğuna güzel ahlaktan daha kıymetli bir miras bırakmamıştır.”
Anne baba çocuğa karşı da ahlâklı olmak zorundadır. Kötü örnek olmaması en büyük ahlâk. İkincisi merhamet kıtlığı yaşatmayacak çocuğa. Merhametsizlik bir ahlâksızlık çeşididir. Çocuk hiçbir eğitimle o merhametsizliğin doğurduğu boşluğu kapatamıyor. Zor da olsa merhamet ile beraber disiplinli olmalıdır. Disiplinini kaybettiği zaman ahlâktan taviz verir. Merhametli, şefkatli bir anne baba. İkisini beraber konuşalım. Harçlık vermek bir ahlâk çeşidi değildir. Her dediğini yapıyorsun çocuğu yetiştirirken. Bu bir ahlâksızlıktır aslında.
Başka bir örnek anne-baba arasındaki sorunları çocuklara sirayet ettirmemek de bir ahlâk çeşididir. Annelerin en büyük hatalarından biri kocalarından alacakları intikamlara çocukları alet etmeleridir. Annen şu hatayı işliyor, baban şu zulümleri yapıyor diye anne veya babaya düşman bir hale getirmek bir ahlâk zafiyetidir. Bu durum çok bunaltsa bile örtmek gerekir. Ben bunu yaşadım çocuğum yaşamasın diye düşünmek gerekir. Mesela bakıyoruz, karı-kocanın mahkemeye intikal edecek meseleleri olduğu zaman çocuklar ikiye bölünmüş. Biri baba tarafı biri anne tarafı. Aldıkları çikolata oranına göre çocuk taraf tutmuş. Bazen diyorum ki hanım /bey kardeşim bu çocuğun yaşı senin dediklerini idrak etmeye uygun değil. Kocanı/hanımını bir şeyle itham ediyorsun çocuk şahit olarak bundan ne anlar? Çocuğu senin doldurduğun belli. Bu bir ahlâk zafiyetidir. Evet, hanımın/beyin o işi yapmakta yanlış yapıyor ama sen de o işin yapılmasını hak edecek bir hata yapmış oluyorsun. Böylece kazanan şeytan oluyor. Akraba içi sorunlar olur mirastan kaynaklı, evlenirkenki aldı verdilerden kaynaklanır. Bunları çocuklarımızın gündemine taşımak da bir ahlâk zafiyetidir. Ben hısımlarımla sorun yaşıyorum. Ben bu dünyada ölüp gideceğim. Sonra bu çocuklar uzun bir ömür yaşayacaktır. Niye bir fitneyi bırakalım?! İçime sindirmeliyim. Ben yıllardır bu kini güdüyorum da bana bir faydası olmadı çocuklara niye taşıyayım diye düşünmek gerekir.
YORUMLAR