Kişinin yaptığı cihad, kalbinin ve imânının kıymet ölçüsüne göre değer kazanır. Kalbi, Cenab-ı Hakk’ın sevgisiyle dolu olursa, sahibini isabetli fiiller işlemeye sevkeder. Ferâseti tezayüd ettiği için her hattu-hareketi isâbetli, yerli yerinde olur. Bu durumda olmayan, ehli meâş olduğu için hatâlara düşer, hayır işleyeyim derken şerre vesile olur.
Ashâb-ı kiram radıyallahü anhüm ecmaîn hazretlerinin hepsi mücâhid idiler, nefisleri ölmüş, nazarlarında canlarının, mallarının hiç bir kıymeti yoktu. Çünkü gönüllerini, sultanların sultanı Hak celle ve âlâ hazretlerine vermişler, canlarını verip Can’da olmayı istemişlerdi. Çünkü onlar membâı-feyz-i ilâhî olan Rasûl-i Ekrem -sallallahü aleyhi ve sellem- Efendimizin sadr-ı âlîlerinden in’ikâs eden nûrdan nasiplerini ziyadesiyle almışlar, imânın zirvesine ulaşmışlardı. Bu sebeptendir ki, kibâr-ı ehlûllahın dereceleri, ashâbın derecelerinin altında kalmıştır.
Bilgisiz, gâyesiz mücâhitlik, insanı tembelliğe, lâf cambazlığına, yersiz itirazlara sevk eder. Nefsinin esiri olduğu için, ne kendisine, ne İslâmiyete ne de vatan ve millete faydalı olur. Rûhen inkişaf halinde olmadığı için daima kötümser haldedir. Gönülleri Allah, Peygamber ve Allah dostlarından hicaplı (kapalı, perdeli) olduğu için, semereli hiç bir iş ellerinden gelmez, vakitlerini dedikodu ile geçirirler. Buna rağmen mağrurdurlar, kendilerini bu bakımdan mücâhit zannederler. Hâlbuki zannettiklerinden çok uzaktadırlar. Çok zaman faydalı olacakları yerde dar bir görüş içinde oldukları sebebiyle, zararlı olmaktadırlar.
**
Abdülkâdir Geylânî kuddise sirruh buyurur:
– Önce kendi nefsinle meşgul ol. Önce kendi nefsine faydalı ol. Kendi nefsini düzelt. Sonra başkaları ile meşgul ol. Başkalarını aydınlattığı halde, kendini eritip bitiren mum gibi olma!
Hiç bir şeye; enâniyetinle, hevaî duygularınla ve nefsinin arzuları ile girişme. Allah seni bir husus için murâd ettiği zaman seni ona hazırlar. Eğer halkı senden faydalandırmayı murâd ederse seni onlara gönderir. Bu hususta sana sebâtkârlık verir. İnsanları idare etme kabiliyeti verir. Onlardan gelecek meşakkatlere katlanma gücü verir. Halkın faydası için senin kalbine genişlik verir. Göğsünü açar, oraya hikmetler doldurur. Bâtınını murakabe eder, özüne sürûr doldurur. İşte o zaman sen senlikten çıkarsın.
Ebû’l -Mevahib Şâzili kuddise sirruh buyurur ki: Evliya zümresine teslim olmak, en selâmetli bir yoldur. Onlara inanmaya gelince, en ganîmetli bir iştir. Nice fakirler vardı ki, onlarla sohbet edince; mânâ zenginliğine erdiler. Nice kırılıp dökülen vardı ki, onlarla sohbet edince, derlenip toparlandı. Nice düşükler vardı ki; onlarla sohbet edince kötülükleri kapandı. Onların sohbeti sâyesinde, azgınlıklar öldü. Onların sayesinde zâlim helâk oldu, zulümler ortadan kalktı. Hadis virdi onlardadır. Düşününüz ki, onların sayesinde rızkımız gelir. Üzerimize yağan yağmur onların bereketiyle yağar. Rahmet deryasına onların himmeti ile dalarız. Rivâyete göre bir fasıkı cennette görüyorlar. Diyorlar ki:
– Ya fasık, sen günâhkârın birisi idin? Ne amel işledin ki cennete girmeye hak kazandın?
Cevaben:
– Evet, sormakta haklısınız, hayırlı bir iş işlemek bana nasip olmadı. Hayatta iken bir Allah dostunun menâkıbını dinlemiştim. Kalbimde kendisine karşı gıyâbi derin bir sevgi belirmişti. İşte bu sevgi dolayısıyla Allah azze ve celle hazretleri, beni mağfiret eyledi dedi.
Sâdık Dânâ-Altınoluk Sohbetleri-6, s.29- Erkam Yayınları
YORUMLAR