Yüce Rabbimiz, insanlık tarihi boyunca farklı zamanlarda değişik toplumlara gönderdiği elçilerine ayrı ayrı mucizeler vermiştir. Nebilerin son halkası Sevgili Habibine lutfettiği sayısız mucizelerinin başında ise Kur’an-ı Kerim gelir. Peygamber Efendimiz -sallallâhu aleyhi ve sellem- cahiliyye toplumunun karşısına iki müessir burhanla çıkmıştı. Bunlardan birincisi kırk sene içlerinde yaşadığı toplumun, hakkında hiçbir olumsuz kanaat ileri süremeyeceği tertemiz şahsiyeti, ikincisi ise yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim’di.
Âlemlerin Rabbi, Habibinin kalbine indirdiği kelam-ı ilâhisini büyük bir tertil ile mânâsını inceden inceye düşünerek okumasını emir buyurdu: “Biz Kur’an’la senin kalbini pekiştirmek için onu böyle kısım kısım indirdik ve onu ağır ağır okuduk.” (Furkan, 32), “Ey örtünüp bürünen Peygamber! Kalk, birazı hariç olmak üzere geceyi yarısını ibâdetle geçir, yahut bundan biraz eksilt, yahut buna biraz ekle. Kur’an’ı da ağır ağır, tane tane oku.” (Müzzemmil, 1-4) Böylece “Beni Rabbim terbiye etti ve en güzel şekilde terbiye etti.” buyuran Habib-i Kibriya Efendimiz öncelikle yeryüzünde yürüyen canlı bir Kur’an oldu. Akabinde Cenab-ı Kibriya, kendisine indirilen her ayeti, yaşadığı topluma okumasını emir buyurdu: “İşte bu (Kur’an) da bereket kaynağı, kendinden önceki (ilâhi kitapları) tasdik eden ve şehirlerin anası (Mekke’yi) ve bütün çevresini (tüm insanlığı) uyarasın diye indirdiğimiz bir kitaptır.” (En’am, 92) ve “Bu, sana kendisiyle insanları uyarman için ve mü’minlere öğüt olarak indirilmiş bir kitaptır. Artık ondan dolayı göğsünde bir sıkıntı olmasın. Rabbinizden size indirilene uyun, O’nu bırakıp da başka dostlara uymayın. Ne kadar az öğüt alıyorsunuz.” (A’raf, 2-3)
Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz vahyedilen âyetleri gündüz ve gece tekrarlıyor, bu âyetlerin beyan ettiği ilâhî ölçüleri bizzat hayatileştiriyor, bu ilâhî beyanlarla buluşup mü’min vasfını kazanan yeni Müslümanlar da evlerini hemen bir Kur’an mektebine dönüştürüyordu. Nitekim Hz. Ömer -radıyallâhu anh- evlerini âdeta bir Kur’an merkezi haline getiren kardeşi Hz. Fatıma’nın evinde dinlediği ilâhî beyânın tesiriyle müslüman olmuştu.
Mekke toplumundan her gün bir insan Kur’an’la buluştukça müşrikler onun okunmaması ve tesirinin azaltılması için farklı baskılar uyguladılar. Bu mevzuda bizzat O kelamın ezelî ve ebedî sahibi Sevgili elçisini uyarmakta ve şöyle buyurmaktadır:
“-Ey Habibim (Muhammed)! De ki: Size Allah’ın hazineleri benim yanımdadır demiyorum. Gaybı da bilmiyorum. Ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben sadece bana vahyolunana tâbi oluyorum. De ki: Kör ile gören bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?
Rablerinin huzurunda toplanacaklarından korkanları KUR’ANLA UYAR. Onlar için Allah’tan başka ne bir dost ne de bir şefaatçi vardır. Gerekir ki Allah’dan korkarlar.” (En’âm 50-51)
İmamü’l-enbiya -sallallâhu aleyhi ve sellem- Efendimiz 23 senelik risâlet vazifesi müddetince, hep sahabilerini Kur’an-ı Kerim’le ve söz, fiil ve sükûtlarından oluşan Sünnet-i Seniyyesi ile terbiye etmiş, özellikle değer verdiği sahabilerini de Kur’an elçileri olarak İslâm’la yeni buluşan alanlara göndermiştir. O’nun yetiştirdiği mübârek neslin kimi bizzat savaş ve gazalarda şehid olurken bir kısmı da Kur’an öğretimi için çıktıkları yollarda şehid edilmişlerdir. (Radıyallâhu anhüm ecmaîn)
Rasûl-i Kibriyâ Efendimiz, Kur’an okumanın insanı değiştireceğini, onu tatlandırıp güzelleştireceğini şöyle haber verirler: “Kur’an okuyan mü’min portakal gibidir. Kokusu hoş, tadı da güzeldir. Kur’an okumayan mü’min ise hurma gibidir. Kokusu yoktur, -mümin olduğu için- tadı güzeldir. Kur’an okumayan münâfık ise Ebû Cehid karpuzu gibidir. Kokusu da yoktur ve tadı da acıdır.” (Buharî, Et’ıme, 30)
Muhyiddin ibni Arabî bu hadis-i şerifle ilgili olarak çok güzel bir yorum yapar ve buyurur ki: “Burada kokuyla kastedilen kıraattir. Kur’an kıraati sırasında çıkan nefesler kokulu meyvenin yaydığı güzel havaya benzetilmiştir. Tadı güzeldir denilirken de mü’mindeki imana işâret edilmiştir. Zira başka bir hadis-i şerifte: “Rab olarak Allah’dan, din olarak, İslam’dan, peygamber olarak Muhammed Mustafa’dan râzı olan imanın tadını almıştır.” buyurarak, imanı, bir tad olarak vasfetmişlerdir. Öyleyse; Kur’an-ı Kerîm -Hakk’ın kelâmı olarak- güzeldir. Kur’an’la dolu olan nefesler de güzeldir.” (Fütuhat-ı Mekkiyye)
Sahabe-i kiramdan Ebû Talha -radıyallahu anh- bir gün Peygamber Efendimiz’in yanına vardığında O’nu ayakta durmuş, Ashab-ı Suffe’ye Kur’an öğretirken gördü. Allah Rasûlü -sallallâhu aleyhi ve sellem- açlıktan iki büklüm olan belini doğrultmak için karnına taş bağlamıştı. İşte bu şekilde Rasûl-i Ekrem Efendimiz ve ashabının en mühim meşguliyeti Allah’ın kitabını tefekkür etmek, anlamak ve öğrenmek en büyük arzu ve iştiyakları da Kur’an-ı Kerîm’i tekrar tekrar okumak ve dinlemekti. (Ebû Nuaym, Hilye)
Ashab-ı kiramın en güzel şekilde yetiştirdiği güzîde talebeleri “Tabiîn” de aynı şekilde Kur’an tilavetine ehemmiyet verirlerdi. Nitekim İmam Evzâî şöyle demiştir:
“Şöyle denirdi ki: Muhammed -aleyhisselam-‘ın ashabı ve onları ihsân üzere takib eden tabiîn şu 5 esas üzere idiler:
- Müslüman topluluğu ile beraber olmak
- Sünnete tam uymak
- Cemaate devam etmek
- Kur’an okumak
- Allah yolunda cihad etmek.” (Ebu nuaym, Hilye)
Kur’an-ı Kerim, Selef-i Sâlihîn dediğimiz geçmişte İslâm’ı güzel yaşayan mü’minlerin hayatlarının her zerresine sirâyet etmişti. Onlar her şeye Kur’an ile bakar, her hâdiseyi Kur’an’la görür ve her dâim Kur’an ile yaşarlardı. Urve bin Züheyr (r.a.)’in şu hassasiyeti günümüz insanı için ne kadar uyarıcıdır. Urve (r.a.) taze hurmaların olgunlaştığı günlerde önce bahçesinin duvarından bir kapı açardı. İnsanlar da oradan girip taze hurma yer ve evlerine götürürlerdi. Kendisi de bahçesine girdiğinde oradan çıkıncaya kadar devamlı şu ayet-i kerimeyi tekrar ederdi.
وَلَوْلَٓا اِذْ دَخَلْتَ جَنَّتَكَ قُلْتَ مَا شَٓاءَ اللّٰهُۙ لَا قُوَّةَ اِلَّا بِاللّٰهِ ...
“Bağına girdiğin vakit ‘Maşallah! Kuvvet yalnız Allah’ındır.’ Deseydin ya.” (El-Kehf, 39)
Bahçesi ile Kur’an ilişkisinin farkına varabilen insan elbette ki hayatın bütün alanlarında bu hassasiyeti gözetebilecektir.
Yaz tatili evlatlarımız için çok önemli Kur’an’la buluşma fırsatıdır. Bir taraftan bu mevsim değerlendirilirken diğer taraftan resmi tedrisattaki seçmeli Kur’an dersine teşvikler artırılmalıdır. Ebediyet hayatında bütün ümmetin şefaatine muhtaç olduğu Sevgili Efendimiz ümmetine bıraktığı iki emâneti vardır ki bunlara sımsıkı sarıldığımızda asla sapmayacağımız müjdelenmekte. Onlar da Allah’ın kitabı ve Rasûl’ün sünnetidir.
Canımız aşk ile kurban edelim /Es-Salat ü ves-selam diyelim. (İpsalalı Ebul Hayr)
اللهم صل على سيدنا محمد وعلى آله و صحبه وبارك وسلم
YORUMLAR