Şair, Mütefekkir ve Dava Adamı Sezai Karakoç vefat etti...

Şair, mütefekkir ve dava adamı Sezai Karakoç’un vefat haberini teessürle öğrendik. Üstada Allah’tan rahmet; okurlarına, takipçilerine ve sevenlerine baş sağlığı dileriz.

Kıyamet Aşısı

Kıyamet, inanışın yarısı olan sabrın çeliğine su verir.
Sapasağlamken kalb sektesinden ölenler vardır.
Kıyamet bir bakıma kainatın kalb sektesidir.
Müslüman, Yaratıcıya teslim olmuş kişidir.
Her an O'nun kıyametine de kendini teslim etmeye hazır kişi...

Kur'an kıyameti sık sık anar. Öyle ki, sahabe, kıyametin bugün yarın kopmasından kuşkulanmış, ürkmüştür. İşte, İslâm'daki kıyamet telakkisinin öbür dinlerdeki kıyamet inancından farkı burada beliriyor. Öbür dinlerde kıyamet, kainatın sonuna ait bir bilgi ve haber olmaktan öteye geçmezken, İslâm'da kıyamet inancı ve duygusu, hayatın içine girer ve bir nevi "kıyamet şuuru" halini alır. Bu şuurla donanmış müslüman, her saat Yaratıcının karşısına çıkacakmışçasına bir hazırlık içindedir. Yani, kıyamet öylesine hayatla iç içedir ki, hayatı kabartmalaştırır ve müslümanı, her anını şuurla izleyen, bir kendi kendinin bekçisi, gözcüsü yapar.

Yani, kıyamet, müslümanın içinde, onun her davranışını kaydeden ikinci tür bir melek gibi, onunla birliktedir, ondan kopmaz ve ayrılmaz. Öbür dinlerde kötümserliğe ve hareketsizliğe veya dünya taparlığa götürüşüne karşılık, İslâmda canlı tutan bir iç motiftir, ölümden önce gelebilecek toptan bir ölüm gibi, müslüman şuurunun metafizik özü, bu dünyada öte dünyanın bir mayasıdır.

Kıyamet, inanışın yarısı olan sabrın çeliğine su verir.

Kur'an, kıyamet vak'asını "saat" kelimesiyle anlatır. Sonra bu saat kelimesi, vaktin ölçüsü, birimi olmuştur. Sanki, her an gelebilecek olan kıyamet, vaktin ta kendisi olmuştur da, müslüman, içinde uzadığı akışı onunla tayin edecektir.

Ceplerimizdeki saat, namazın vaktini gösterdiği gibi, sanki, önceden bilemediğimiz bir akrep ve yelkovan durumunda "kıyamet"i de gösterecektir. Örümceklerin şu veya bu mevsimde örecekleri şu kadar ağdan, ağaçların verecekleri şu kadar meyvadan, suların şu kadar akışından, denizlerin şu kadar kabarışından, güneş, ay ve yıldızların şu kadar doğuş ve batışından, şu kadar şehit ölümünden sonra bir gün, bir saatte, ceplerimizdeki saat, "kıyamet!" deyip duracaktır. Sanki ceplerinizdeki saat, kıyametin kalbi gibi her an atıp durmaktadır, işitip duyana ne mutlu!

Kıyametin yakınlığı veya uzaklığı, umut veya umutsuzluk verici bir şey değil aslında. Özleri bozulmuş, temelleri kaymış dinler, insanları, kıyamet telakkileriyle bir kanserlinin ruh durumuna düşürüyorlar. Bunun için, ya dünyadan tam koparıyor, ya dünyaya çılgınca bağlıyorlar. İslâm'daysa, kıyamet, ister uzak olsun, ister yakın, bir saat sonra olacakmış gibi, öte hesabına hazır olma şuurunun birinci kaynağı ve gözle görülme halidir.

Sapasağlamken kalp sektesinden ölenler vardır. Kıyamet, bir bakıma, kainatın kalb sektesidir.

Hastalıklar, ölümün sebebi değil, belki belirtileridir. Hastalıklar geldi diye ölüm gelmez, belki ölüm gelecek diye hastalıklar haberci gelir. Sonunda ölüm yoksa, hastalık, hatta yeni bir sıhhate başlangıç sayılabilir. Bu yüzden, kıyametin, bir nevi, burjuva düzeninin çökeceğinin şuurlarda dinî sembollerle yansıması, bir kötümserlik sezgisi olduğu iddiası, bu marksist yorum, İslâm'a uygulanamaz ve uymaz.

Bir aşktan doğmuş bir varlığın yine bir aşka dönüşü, bir kurban gibi geri çevrilişi demekse kıyamet, yolculuğun mutlaka ölüm şartlarında olması gerekmez. Hastalıklı hayvan kurban edilmez.

Müslüman, Yaratıcıya teslim olmuş kişidir. Her an O'nun kıyametine de kendini teslim etmeye hazır kişi...

Müslüman, vücudunda bir kıyamet taşıyan, ötenin sarsıntısını duymamış kişilere bir kıyamet aşılayan ve onları en şiddetli bir kıyametle sarsan bir kıyamet adamıdır.

 

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle