Rasûlullah sallallahü aleyhi ve sellem buyurdular ki: “Kim insanların en şereflisi olmak isterse, Allah’dan korksun. Kim ki insanların en güçlüsü olmak isterse Allah’a tevekkül etsin, Allah’a dayansın. Kim de insanların en zengini olmak isterse, kendi elindekinden çok, Allah’ın nezdindekine bel bağlasın...”
Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri şöyle buyurur:
“Şüphesiz sizin Allah katında en şerefliniz, O’na karşı gelmekden en çok sakınanızdır.” (Hucurât, 13) Takva sahibi olmak ve Allah’dan korkmak şerefliliktir. Korkan ve takva sahibi olan kişi şerefli insandır. Allah’a isyan etmek ise hakirlik ve zelilliktir. Kim ki Allah’ın dininde kuvvetli olmayı dilerse, aziz ve celil olan Allah’a tevekkül etsin, O’na güvensin, O’na dayansın.
Allah Teâlâ ve tekaddes hazretlerine tevekkül et, O’na güven, O’na dayan. Zira hiç şüphe yok ki, O seni takviye eder. Sana yardım eder, lütuflarda bulunur. Hiç hesaba katmadığın cihetlerden sana kapıları açar ve kalbine güç kuvvet verir.
Allah Teâlâ, senin kalbinde kendisinden başkasını görmeyi sevmez. Kim ki hem dünyada, hem de ahirette zenginliği severse, fânîlerden değil, yalnız Allah’dan korksun. Onu bırakıp başkasının kapısına gitmekten utansın. Sen ey şaşkın kişi! Elindekine güvenip dayanırsın ki, o her an elinden gitmeye maruzdur. Allah Teâlâ’ya karşı tevekkülü, dayanmayı nasıl terk edebilirsin? O hiç zeval bulmaz. Her daim hâzır ve nâzırdır. Senin O’na tevekkül etmen, tam zenginliktir. O’ndan başkasına güvenip dayanman ise külliyen fakirliktir.
Abdullah ibn Abbas radıyallahu anh buyurmuştur ki:
– Bir gün Nebiy-yi Ekrem sallallahü aleyhi ve selem hazretlerinin terkisinde idim. Buyurdular ki:
– Evlâd sana bir kaç söz belleteyim. Allah’ı yani emri, nehyi, O’nun emirlerini ve yasaklarını gözet ki, O’nu karşında bulasın. Bir şey istediğin vakit Allah’dan iste. Yardım dilediğin vakit Allah’dan dile. Şunu iyi bil ki, bütün yaratılmışlar el birliği ile sana bir menfaat bahşetmek isteseler Allah’ın sana yazdığından fazla bir şey bağışlayamazlar. Keza yaratılmışların tümü, elbirliğiyle sana bir zarar vermek isteseler, Allah’ın sana takdir ettiği ziyandan fazlasını yapamazlar. Kalem işleri hitama erip kaldırılmış, sahifeler de üzerindeki yazılar tamam olup kurumuştur.” (Tirmizî)
Tirmizî’den başkasının rivayetine göre şöyle buyurulmuştur:
– Allah’ı gözet ki, onu yanında bulasın. Geniş zamanında Allah’a kendini sevdir ki, o da seni sıkıntı zamanda tanısın (sevsin). Bilmiş ol ki takdir-i ilahiye göre başına gelmeyecek olan şeyin sana isabet edeceği yoktur. Ve sana isabet edecek olan şeyden de senin kurtulacağın yoktur.
Bilmiş ol ki Allah’ın yardımı sabır ile kalbin sıkıntısı da, kederle beraberdir. Her güçlükle beraber bir kolaylık vardır.
Bu hadis-i şeriflerde, bir kulun, daima her şeyin Kadir-i Mutlak, Vahidü’l-Kahhar hazretlerinin yedinde yani izn-i ilahisinde olduğunu bilmesine ve ona göre her hat ve hareketini, ta’zim ve tevekkül üzere bulunmasına işaret vardır. Kul, her varlığın, yegâne sahibi Allah Teâlâ ve tekaddes hazretleri olduğunu tam idrak ederse, insanların ne mevkide olurlarsa olsun, birer aciz zavallılar zümresi olduğunu ve ellerinde mahdud bir selahiyetten başka bir kuvvetleri olmadığını anlar. En yakınlarına hatta çoluk çocuğuna dahi bel bağlamaz. Malına, şöhretine güvenmez. Her şeyin Hak celle ve âlâ’nın yardımı ile tecelli ettiğini bilir, yaratanına karşı, bilgisi, bağlılığı, sevgisi, teslimiyet ve tevekkülü artar, yaratılmışlardan hiç bir şey beklemez hale gelir. Gene her sıkıntının sabırla sona ereceğini ve her darlığın sonunda da bir genişlik ferahlık olduğunu bilir. (Sâdık Dânâ-Altınoluk Sohbetleri-3, s.116)
YORUMLAR