Câbir bin Abdullah -radıyallahu anh-’dan rivâyete göre: Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz şöyle buyurmuştur: “Her kişi -ister zâlim olsun ister mazlûm olsun- Müs lüman kardeşine yardım etmelidir. Din kardeşi zâlim ise irtikab etmekte olduğu zulümden nehyetmelidir. Bu da zâlim için bir nusret ve yardımdır. Mazlûm ise esasen nusret ve yardıma muhtaç ve müstahaktır.” (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, 4 / 254) Sehl ibn-i Muâz -radıyallahu anh-’dan rivâyete göre, Rasûlullah -sallallahu aley hi ve sellem Efendimiz şöy le buyurmuştur: “Her kim bir mü’mini bir münâfıktan himâye eder, korursa kıyâmet günü Cenâb-ı Hak bu himâye eden mü’minin vücûdunu cehennem ateşinden siyâ net için bir melek gönde rir.” (Sünen-i Ebû Dâvud) 1- Haksız yere başkasının malını almak veyahut maz lûma, dövmek gibi herhangi bir sûretle başkaca ezâ et mektir. 2- Adâleti emreden Allah Teâlâ hazretlerine muhâle fet ve mübâreze etmektir ki bunun günahı evvelkinden daha büyüktür. Hiç şüphe yoktur ki, Cenâb-ı Hakk’ın emânında olan mazlûma zâlimin zulmetmesi Hak Teâlâ hazretlerinin emânında olmasını tanımamak demektir ki, pek büyük bir günahtır. Bunun derecesi de işlediği zul mün ve mazlûmun haline göre şiddet kesbeder. İbn-i Abbas -radıyalla hu anh-’ın Kitâb-ı Tevbih’de rivâyetine nazaran Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- iu hadîs-i kudsîyi beyân buyurmuştur: Zulmetmek kalbin ka rarmasından neş’et edi yor. Eğer ki bir kalb, fey yâz-ı Mutlak hazretlerinin hidâyet nûrundan nûrlan mış olsaydı zulmün âkıbe t inin kendi aleyhinde ne derece fenâ ve vahim ol duğunu fehm ü idrâk edip sakınması lâzım gelirdi. Zâlimin zulmüne yar dım etmek haram oldu ğu gibi zâlimlere meyil ve müdâhane eylemek de câiz değildir. Nitekim Sûre-i Hûd’da: “Cenâb-ı Hak -azze ve celle- hazretleri, izzetim ve celâ lim hakkı için eninde sonunda zâlimlerden mazlûmun inti kamını alırım. Yine böyle bir mazlûmun zulme uğradığını görüp de mazlûma muâvenete gücü yettiği halde yardımı nı esirgeyen katı yürekli kimseden de mazlûmun intikamını alırım buyuruyor.” *** Abdullah bin Ömer -radıyallahu anh-’den Nebî –sallallahu aleyhi ve sellem-’in: “Zulüm, zalim için kıyâmet gü nünde zulmettir.” (Tecrîd-i Sarîh Tercümesi, 7 / 805) buyurduğunu rivâyet etmiştir. Kastalânî, Abdullah bin Mes’ûd -radıyallahu anh’ın; “Zâlim, zulmet içinde getirilip ateşten bir tâbut içine konulur.” dediğini bildiriyor. İbn-i Cevzî zulmün iki günahı ihtiva ettiğini söylemiştir. “Bir de zulmedenlere meyletmeyin. Sonra size ateş çarpar. Zâten sizin Allah’tan başka yardımcılarınız yoktur. Sonra -O’ndan da- yardım göremezsiniz.” (Hûd Sûresi,113) buyurulmuştur. *** Ebû Hureyre -radıyallahu anh-’den mervîdir: “Allah Teâlâ hazretleri buyurur ki; benim evliyâma adâvet eden kimseye ben muhakkak îlan-ı harb eylerim.” Yani benim dostluğumda ve hıfz-ı emânımda bulu nan dâimü’l-evkât taat ve ibâdet ile meşgul olan hâs kullarıma, evliyâma kim ki, adâvet ve onlara ezâ ve cefâ ederse o kimse bilmiş olsun ki ben onunla muhâribim ve onu mahv u helâk ve sonra da muazzeb eylerim ve onlara muhabbet eden kimseye de muhabbet eylerim, demektir. (Mahmûd Sâmî Ramazanoğlu, Musâhabe-3, s.182, Erkam Yayınları)
YORUMLAR