“Allah'a yeminle söylerim ki Allah yolu yolculuğu ancak doğrulukla, nefsin kibir ve gururunu kırmakla, alçakgönüllülükle, Allah’ın kudreti karşısında aczini itirafla, seçkin peygamber Muhammed aleyhisselamın sünnetine uymakla ve Allah’tan gayri her şeyin sevgisini terk etmekle nail olunur.”
Yüce Rabbimiz insanoğlunu sonsuz nimetlerine mazhar kılmıştır. Bu nimetlerin şüphesiz en üstünü ise insanın kendi cinsinden peygamberlerin tebliğlerine muhatap olmasıdır. Zira tıpkı bedenin fani oluşu gibi hayatın devamını sağlayan bütün nimetler de fanidir. Peygamberlerin tebliğ ettiği hayat tarzı ise insanın yaratılışındaki ilahî muradın gerçekleşmesi ve insanın sonsuzluk saadetine ve bitmeyecek ilahi nimetlere hazırlanması anlamında ebedidir.
Hazret-i Âdem aleyhisselam ile başlayıp nebiler sonuncusu Sevgili Efendimizle tamamlanan nebiler halkasının tamamında ortak olan ilahi mesaj, Tevhid-i ilahi olarak da ifade edilen kâinatın tek yaratıcısı olduğu inancı, sonra bu inancın hayata yansıması demek olan muayyen ibadetler, sonra da insanın kendi dışındaki bütün ilişkilerini ilahî ölçülerle tanzim eden hukuk ve ahlâkî kaidelerdir.
Bütün peygamberler, kendi zamanlarının müstesna örnekleri olmuşlardır. Her birinden insanlık tarihine isimleri ile anılan zirve ahlâkî güzellikler kalmıştır. Nuh aleyhisselam iman daveti ve 950 yıllık bir sabırla, Hazret-i İbrahim aleyhisselam bir taraftan şirk ve putperestlikle mücadelesi diğer yandan mal, can ve evlat imtihanlarındaki teslimiyet ve rızası ile Hazret-i İsa şefkat, merhamet ve kalbî rikkatiyle insanlık tarihinize iz bırakmışlardır. Hazret-i Eyüp aleyhisselam şükrün, Hazret-i Yunus aleyhisselam tövbenin, Hazret-i Yusuf aleyhisselam iffetin, Hazret-i Davud aleyhisselam haşyetullahla birlikte tesbihatın tarihî temsilcileri olmuşlardır.
İlk insanla başlayan din nimetinin yüce şahsiyet ve risaleti ile kemale erip tamamlandığı Sevgili sallâllâhu aleyhi ve sellem Efendimiz ise “Ben ancak ahlaki güzellikleri tamamlamak için gönderildim.” buyurarak kendisinden önce farklı nebilerde zirveleşen güzelliklerin hepsini tek tek yüce şahsiyetinde en kâmil manada toplamıştır.
Yüce Rabbimiz sevgili Habibindeki bu mükemmelliği ilahî bir yeminle teyid eder: “Nun (ey Muhammed) kaleme ve satır satır yazdıklarına andolsun ki sen Rabbinin nimeti sayesinde (asla) bir mecnun değilsin. Şüphesiz sana tükenmez bir mükafat vardır ve sen andolsun ki elbette yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem 1-49)
Cenab-ı Hakk'ın ömrüne, risaletine ve ahlâkına yemin ettiği aziz peygamberimiz öncelikle insan-Rab sonra insan-toplum ve insan-diğer yaratıklar arasındaki ilişkileri Yüce Yaratıcı nasıl murad ediyorsa öylece tebliğ ve beyan etmiştir. Tebliğ ve beyan ettiği bütün ilâhî güzellikler de O’nun hayatında canlı bir örnek olarak sergilenmiştir.
Tek hedefleri Allah Rasûlü’ne söz, fiil ve ahvalde uyarak Hakk’a vâsıl olmak olan Allah dostları da kendi hayat programlarını hep bu hedefe teksif ederken terbiyesi ile meşgul oldukları fert ve toplulukları da hep bu yönde inşa etme gayreti içinde olmuşlardır.
İmam Rabbani, seyr ü sülûk diye ifade edilen manevi terbiye yolunun esaslarını dört madde olarak beyan eder:
“Her şeyden önce Kitap ve Sünnet’in gerektirdiği şekilde akaidin (inanç esaslarının) tashihi gerekir. (akaid)
İkinci olarak helal, haram, farz ve vacipden oluşan şer’î hükümleri bilmek gerekir. (ilim-fıkıh),
Üçüncü olarak bu bilgilerin gereğince amel lâzımdır. (amel)
Dördüncü olarak da tezkiye-i nefs (nefsi kötü sıfatlardan arındırmak) ve tasfiye-i bâtın (iç dünyayı güzel sıfatlarla bezemek) gerekir. Zira inanç esasları doğru olmazsa şer’î hükümleri bilmek fayda vermediği gibi bu iki şart olmadıkça da amel etmenin bir faydası olmaz. Bu üç esas; akaid, ilim ve amel olmadıkça da tezkiye ve tasfiye mümkün değildir. (Mahmud Sami Ramazanoğlu, Muhasebe1, s.102)
İlk dönemden itibaren bütün tasavvufî terbiye yollarında Hak dostları, bir hak dostluğunun ancak nebevî ahlâkı yaşamakla sağlanabileceğini ifade etmişlerdir.
“Allah'a yeminle söylerim ki Allah yolu yolculuğu ancak doğrulukla, nefsin kibir ve gururunu kırmakla, alçakgönüllülükle, Allah’ın kudreti karşısında aczini itirafla, seçkin peygamber Muhammed aleyhisselamın sünnetine uymakla ve Allah’tan gayri her şeyin sevgisini terk etmekle nail olunur.” (Hak Yolcusunun Düsturları, Ahmed er-Rufai, s. 52)
“Vuslat'ın, bâtın ve zâhiri (içi ve dışı) altı ve üstü, ruhu ve cismi Habib-i Ekrem ve Resûl-i muhterem efendimiz tarafından belirtildiği üzere “Kur'an ahlâkı ile ahlâklanmaktan ibarettir.” Bunun dışında kalan söz ve davranış ise nefsin yanılması ve şehvet yoluyla ruha doğru yol bulan, kulaktan duyma şeylerdir.”
“Bilmiş ol ki derviş, sünnete ittiba ettiği müddetçe doğru yoldadır, sünnetten yüz çevirdiği an doğru yoldan sapmıştır.
Tarikat, Allah'a iman ettim demektir. Şer’î hudutların içinde ona riayet etmektir. Allah Teâlâ’nın nehyettiği her şeyden sakınmaktır. Bunun dışında bir tarikat olamaz. Çünkü Hak’tan başka her şey ancak dalalet/sapıklıktır.”
“Velâyetin en üstün mertebesi Hazret-i Peygamber sallâllâhu aleyhi ve sellemin yaptıklarını yapmak, söylediklerini nakletmek, onun halleri ile hallenmektir. O halde seni Rububiyet sırlarına ulaştıracak her kelime, vasıf, tavır ve ahvalde Hz. Peygambere uymaktan geri kalma. O Allah’ın keskin bir kılıcı, Hakk'ın hakikatlerini dile getiren tercümanı, yegane hüküm koyucu olan Allah'ın sevgilisidir.”
Ey kardeşim! Peygamberinin ahâkı ile ahlâklan da yumuşak tabiatlı, geniş anlayışlı, affı bol, doğru sözlü, eli açık, kalbi şefkatli, güler yüzlü, mütevazi ve alçakgönüllü ol. Halkın hukukuna riayet et, arkadaşlık hukukunu da gözet. Çok zikret. Sükutun uzun olsun. Kötülükler karşısında çok sabırlı ol, Allah’a dayan. Fakir, yoksul ve acizleri sev ve gözet, giyiminde lükse kaçma. Umulur ki zenginler de bu hususta sana uyar ve bunlara sahip olmayan fakirlerin gönlü incinmez. Bunları sırf peygamber efendimiz sallâllâhu aleyhi vesellemin hareketlerinde, tavırlarında, fiillerinde, sözlerinde, hal ve davranışlarında sünnetini devam ettirmek ve yaşatmak gayesi ile yap.” (Ahmed er-Rufai)
Hâce Musa Topbaş -rahmetullahi aleyh- Efendi ise, 12 Şubat 1984'te Medine'yi Münevvere'de vefat eden asrımızın büyük mürşidi Mahmud Sami Ramazanoğlu Üstazı tanıtırken de ehlûllah yolunun nebevî ahlâk yolu olduğunu bizzat müşahedeleri ile nakleder:
“Muhterem Üstaz Mahmud Sami Efendi'nin ahlâkı, âdâbı ve her hali sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz hazretlerine tamamen hayret edilecek şekilde uygundu. Bu kadar yakınlık bir mevhibe-i ilâhîdir. Uğraşılarak, çalışılarak kısmen istifade edilebilir.” (Sultan-ül Ârifin, 18)
Veliler yolu, nebevî ahlâk yoludur, sahih akide, ilim-irfan ve mahlûkata hizmet yoludur, vesselam.
YORUMLAR