İhlâsla Okunan Kur’ân’ı Melekler Dinler

İbn-i Ömer -radıyallahu anhümâ-’dan rivâyete göre Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- şöyle buyurmuştur: “Kur’ân sâhibi (yani hâfızın benzeri) bağlı devenin sâhibinin misâli gibidir. Deve sâhibi devesini gözetlerse tutabilir, mukayyet olmayıp bırakırsa kaçar gider.”

Ebû Mûsâ el-Eş’ârî’den diğer bir rivâyette ise, Nebî -sallallahu aleyhi ve sellem-:

“Kur’ân’ı muhâfazaya ehemmiyet veriniz. Hayatım yed-i kudretinde olan Cenâb-ı Allah’a yemin ederim ki; Kur’ân’ın hâfızadan çıkıp kaçması, bağlı devenin ihtimamsızlık eseri boşanıp kaçmasından daha seridir!” buyurmuştur.

Ebû Saîdi’l-Hudrî -radıyallahu anh- Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’den şöyle buyurduğunu rivâyet etmiştir: “Sizin içinizde öyle zümreler türeyecektir ki, siz onların namazlarının yanında kendi namazlarınızı küçük göreceksiniz. Onların oruçları ve iyi işleri yanında oruçlarınızı ve kendi sâlih amellerinizi küçük göreceksiniz. Onlar Kur’ân da okuyacaklar. Fakat Kur’ân’ın feyzi onların hançerelerini geçmeyecek. Onlar okun yaydan çıktığı gibi (dinden) çıkacaklardır. Okun avı delip geçtiği gibi dinden çıkacaklar. Okun sâhibi okun demirine bakar kan namına bir şey göremez, ağaç kısmına bakar, orada da bir şey göremez, yelesine (tüyüne) bakar, onda da kan bulaşığı göremez. Sonra avcı “Acaba ava dokunmadı mı?” şüphesiyle “fûk” denilen veter methaline bakar, orada dahî kan izi göremez.” Yani İslâm câmiasına bir ok gibi girip çıkan o kimselerin ruhunda Müslümanlığın nûrundan hiç bir eser kalmaz, demektir.

Buhârî’nin Üseyd bin Hudayr’dan rivâyetine göre: Bir kere Üseyd gece vakti Bakara Sûresi’ni okuyordu. Diğer bir rivâyette Sûre-i Kehf okuyordu. Atı da yanında bağlanmıştı. Kur’ân’ı okurken at deprenmeye başladı. Üseyd sustu, at da sâkinleşti. Üseyd tekrar okumaya başladı, at yine şahlandı. Üseyd yine sustu, at da sâkinleşti. Bundan sonra Üseyd bir daha okumaya başladı, at yine hırçınlaştı. Üseyd -radıyallahu anh- da artık Kur’ân okumaktan vazgeçti. Üseyd’in oğlu Yahya da ata yakın bir yerde yatmakta idi. Atın çocuğa zararı dokunmaması için çocuğu geriye çekti. Bu sırada başını kaldırıp göğe baktığında beyaz bulut gölgesine benzer bir sis içinde kandiller gibi bir takımyıldızların parlamakta olduğunu gördü. Sabah olduğunda Üseyd keyfiyeti Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem-’e arz eyledi. Sallâllâhu aleyhi ve sellem ona: “Oku ey Hudayr oğlu, oku ey Hudayr oğlu!” diyerek okumaya devam edilmesi lâzım olduğunu bildirdi. Üseyd de: “Ya Rasûlallah! Atın, Yahyâ’yı çiğnemesinden endişe ettim de kestim. O sırada semâya baktım. Gökyüzünde bulut gölgesini andırır bir beyazlık içinde kandiller gibi yıldızların parlamakta olduklarını gördüm. Artık bu beyaz tabaka içindeki yıldızlar göğe doğru çıkıp gitti, nihâyet görünmez oldu.” dedi. Rasûl-i Ekrem -sallallahu aleyhi ve sellem-: “Bilir misin onlar nedir?” buyurdu. Üseyd “Hayır!” deyince: “Ey Üseyd! Onlar melekler idi. Senin sesine yaklaşmışlardı. Eğer sen Kur’ân okumaya devâm etseydin sabaha kadar melekler seni dinler idi, nâs da onlara bakardı, halkın gözünden gizlenmezdi.” buyurdu.

Mahmud Sâmî Ramazanoğlu-Musahabe-2, s.30-

PAYLAŞ:                

Mahmud Sâmi Ramazanoğlu

Adana’da doğdu. Babası Ramazanoğulları diye bilinen aileden Müctebâ Bey, annesi Ümmügülsüm Hanım’dır. Adana’da rüşdiye ve idâdîde okuduktan sonra İstanbul’a gidip Dârülfünun Hukuk Fakültesi’ne kaydold

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle