İlâhi Adâlet

Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Sûre-i Rahmân nâzil olunca huzurunda bulunan ashâbına hitâben:

Kureyş cemaatine gidip şu sûreyi okuyacak var mıdır, buyurdu. Kureyş’in şerrinden korktukları için ashâb sükût ettiler.

Abdullah ibn-i Mes’ûd -radıyallahu anh-:

– Ben okurum Yâ Rasûlallah, dedi. Fakat İbn-i Mes’ûd, vücudu zayıf bir zât-ı latîf olduğundan Rasûlullah onun gitmesini arzu buyurmadığı cihetle üç defa kelâmını tekrar ettiler. Yani ashâbdan bir başkasının gitmesini arzu ettiğini izhâr ettiler. Fakat her defasında cevap İbn-i Mes’ud’a müyesser oldu.

Müsâade-i Nebeviye üzerine Abdullah İbn-i Mes’ûd –radıyallahu anh- gitti. Kâbe’nin etrafında Kureyş’in büyüklerine karşı Sûre-i Rahmân’ı okumaya başlayınca Ebû Cehil, İbn-i Mes’ûd’a bir tokat vurdu ve kulağını yaraladı. İbn-i Mes’ud ağlayarak gelince Rasûlullah -sallallahu aleyhi ve sellem- mükedder oldu.

Bunun üzerine Cebrail -aleyhisselâm- gülerek geldi:

– Yâ Rasûlallah! Merâk etme, âkıbet sizindir, buyurdu.

***

Vaktâ ki Bedir Gazâsı’nda Ehl-i İslâm muzaffer olunca Rasûl-i Ekrem:

Acaba Ebû Cehil ne yapıyor, kim gidip de ondan haber getirir, buyurdukta; Abdullah ibn-i Mes’ûd -radıyallahu anh koştu. Maktuller arasında gördü ki Ebû Cehil can çekişiyor.

Hemen Ebû Cehil’in göğsüne çıktı, Ebû Cehil gözünü açtı, göğsünde İbn-i Mes’ûd’u görünce:

– Ey İbn-i Mes’ûd! Ey koyun çobanı! Pek yüksek, sarp bir yere çıkmışsın, dedi. Nusrat ve galebe hangi taraftadır, diye sordu. İbn-i Mes’ûd hazretleri de:

– Nusrat Ehl-i İslâm’ındır. Çünki İslâm her zaman üstündür, ona üstün gelecek hiç bir şey yoktur, dedi.

Ebû Cehil sekerât hâlinde, ye’se, ümitsizliğe düşmüş iken dedi ki:

– Söyle Muhammed’e, şimdiye kadar onun düşmanı idim, şimdi düşmanlığım bir kat daha arttı. Artık Abdullah ibn-i Mes’ûd -radıyallahu anh- Ebû Cehil’in boynunu kesti. Başı pek büyük olduğundan kulağını deldi, bir ip takarak sürüyüp huzûr-ı Rasûlullah’a getirince, Rasûlullah Cenab-ı Allah’ın nusratına hamd ü sena eyledi:

İşte bu ümmetin Firavun’u budur, buyurdu. Cebrail -aleyhisselâm- gülerek geldi:

– Yâ Rasûlallah! Sûre-i Rahmân okuduğunda İbn-i Mes’ûd’un yaralanan kulağına kulakla kısas oldu, buyurdu. Abdullah ibn-i Mes’ûd intikamını Ebû Cehil’den aldı. Âhirette göreceği elîm azab-ı ebedî ise daha şiddetlidir.

“Allah her şeye mutlak gâlib ve intikam almaya mutlak kâdirdir.” (Âl-i İmrân Sûresi, 4)

İşte Alâk Sûresi’nin 15. âyet-i celîlesinin sırrı burada zuhûr ediyor:

 “Zât-ı Ülûhiyetime yemin ederim ki eğer küfründen vazgeçmezse o kâfiri elbette alnının saçı ile biz şiddetle cehenneme çekeriz.” (Alâk Sûresi, 15)

Ebû Cehil alnının saçını yıkamak ve taramak sûretiyle ihtimam ettiği için alın saçı zikrolunmuştur ki, kemâl-i hâkâretle tahkîr olunacağına işârettir.

Mahmud Sâmî Ramazanoğlu-Musahabe-2, s.70- Erkam Yayınları

 

PAYLAŞ:                

Mahmud Sâmi Ramazanoğlu

Adana’da doğdu. Babası Ramazanoğulları diye bilinen aileden Müctebâ Bey, annesi Ümmügülsüm Hanım’dır. Adana’da rüşdiye ve idâdîde okuduktan sonra İstanbul’a gidip Dârülfünun Hukuk Fakültesi’ne kaydold

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle