Ramazan Bayramı ve Edebî Bayramlar
400. Sayı | 2019 Haziran • Osman Nûri Topbaş
Ramazan, bir takvâ mektebi; bayram ise onun mânevî bir şehâdetnâmesidir. Hadîs-i şerîfte buyrulduğu üzere, Ramazân-ı Şerîf’in başı rahmet, ortası mağfiret, sonu ise Cehennem azâbından kurtuluştur. Dolayısıyla hakîkî bayram da, Ramazân-ı Şerîf’i lâyıkıyla ihyâ ederek, ondan ilâhî af berâtını almış olarak çıkabilen mü’minlerin nasîbidir.
Gerçek bayram saâdetine kavuşabilmek için, tıpkı Ramazân-ı Şerîf gibi, bayramı da ciddî bir kulluk şuuru içinde karşılayıp lâyıkıyla idrâk ve ihyâ etmek gerekir.
İnfak ve Diğergâmlık Bayramı
Asr-ı saâdette bayrama; infak, ikram ve sadakalarla hazırlanılır; bayram, Allah için yapılan fedâkârlıklar ile karşılanırdı. Allah Rasûlü’nün 14 asır sonraki talebeleri olan bizler de bugün düşünmeliyiz ki, toplumumuzdaki gâfilleri uyandıracak, garipleri ve muzdaripleri ihyâ edip gönüllerini sürûra gark edecek, insanlığı İslâm’ın güler yüzüyle tebessüm ettirecek hakîkî bayram, bizden hangi gayret, hizmet ve fedakârlıkları bekliyor?
Bayramlar; Tatil Değil, İctimâî İbadet Günleridir!
Bayramlar, belli bir kesimin şımarıkça yaşadığı, israf çılgınlıkları ile dolu bir tatil, eğlence, zevk u safâ ve rehâvete dalma günleri değildir. Bilâkis bayramlar;
Sıla-i rahimde bulunmak, Geçmişlerin ruhlarını hayırlarla şâd etmek, Dargınlık ve kırgınlıkları ortadan kaldırmak, Din kardeşleriyle kaynaşmak gibi, nice ictimâî ibadetin îfâ edildiği, müşterek sevinç günleridir.
İlâhî Af Bayramı
Hak âşıkları nazarında esas bayram; selîm bir kalp, müsterih bir vicdan ve yüz aklığıyla Cenâb-ı Hakk’ın huzûruna varıldığında tadılacak olan bayramdır. Nitekim Behlül Dânâ Hazretleri buyurur:
“Bayram, güzel ve yeni elbiseler giyenler için değil, ilâhî azaptan emîn olup ebedî hüsrandan kurtuluşa erenler içindir. Yine bayram, güzel güzel binitlere binenler için de değil, hatâ ve kusurlarını terk ederek hâlis bir kul hâline gelebilenler içindir...”
Uhrevî Bayramlar
Dünyada Cenâb-ı Hakk’ın lûtfettiği Ramazan ve Kurban bayramlarımız var. Lâkin bunları lâyıkıyla ihyâ eden sâlih kullara, esas hayat olan âhirette ebedî bayramlar var:
Ramazan rûhâniyetiyle yaşanan bir hayatın neticesinde, îman selâmetiyle verilen bir “son nefes” bayramı var.
Kabrin Cennet bahçelerinden bir bahçe olduğunu müşâhede bayramı var.
Rasûlullah (s.a.s.) Efendimiz’in şefaatine nâiliyet bayramı var.
Amel defterini sağından alma bayramı var.
Sırat köprüsünü geçerek Cehennem’den âzâd olma bayramı var.
Sonsuz merhamet sahibi Rabbin selâmına mazhar olarak Cennet’e davet edilme bayramı var.
Ve en büyük bayram olan; Cenâb-ı Hakk’ın ebedî rızâsına nâil olmuş hâlde Cemâlullâh’ı temâşâ bayramı var.
Bayram Sonrası
Muallâ bin Fadl (r.aleyh) şöyle der:
“Selef-i sâlihîn, Cenâb-ı Hakk’a, altı ay kendilerini Ramazan’a ulaştırması için duâ ederlerdi. Geri kalan zamanda da, idrâk ettikleri Ramazan’ı kabûl buyurması için duâ ederlerdi.” (Kıvâmu’s-Sünne, et-Terğîb ve’tTerhîb, II, 354)
Unutmayalım ki Ramazân-ı Şerîf’teki ibadetlerimizin kabûlünün delîli; Ramazan’dan sonraki hâl ve istikâmetimizdir. Yani Ramazân-ı Şerîf’te girilen yoğun ibadet iklîmi ve erişilen müstesnâ kulluk kıvâmı, ekilen bir tohum gibidir. Bu tohumun tutup tutmadığı, yılın diğer aylarında filizlenerek, yapraklanıp çiçeklenerek meyve vermesi ile kendini gösterecektir.
Yine Ramazan’dan gerçek mânâda istifadenin delîli; Ramazan’dan sonraki hâlimizin, Ramazan öncesine göre, rızâ-yı ilâhîye daha muvâfık olmasıdır.
Bu itibarla, Ramazan ayında kazandığımız mânevî kıymetleri Ramazan’dan sonra da kaybetmeyelim:
Sıhhat ve şartlarımız elverdiği takdirde, kamerî ayların on üç, on dört, on beşinci günleriyle, pazartesi ve perşembe günleri oruç tutarak, bu ibadetin gönül feyzinden gücümüz nisbetinde istifadeye devam edelim.
Orucun telkin ettiği merhamet, şefkat, diğergâmlık, cömertlik ve fedakârlığı, hiçbir zaman silinmeyecek şekilde şahsiyetimize nakşedelim.
Sahur alışkanlığını, ömürlük bir seher ve teheccüd disiplinine dönüştürelim.
Okuduğumuz mukâbeleleri, hatimleri, Kur’ân ile ünsiyeti, her günümüze teşmil etmeye gayret gösterelim.
Cenâb-ı Hak Ramazân-ı Şerîf’in feyz ve rûhâniyetini hiçbir zaman üzerimizden eksik etmesin. Ömrümüzü dâimî bir Ramazan vecdiyle yaşayıp son nefesle ebedî bayrama erişebilmeyi, cümlemize lûtf u keremiyle ihsan ve ikram eylesin.
Âmîn!..
Kadir Gecesi ve İhyası
27. Sayı | 1988 Mayıs • Mehmet Ali Sarı
Biz Kur’an’ı Kadir gecesinde indirdik. Kadir gecesinin ne olduğunu sana haber veren oldu mu? Kadir gecesi bin aydan daha hayırlıdır. O gecede her iş için Rablarının izniyle melekler ve Ruh (Cebrail) yere iner. Ta fecrin doğuşuna kadar o gece selamettir.(Kadr Sûresi)
Kadir gecesi, aynı ismi taşıyan ve yukarıda mealini verdiğimiz sûrede beyan edildiği üzere Allah Teala’nın, Kelam-ı Subhanisi olan Kur’an-ı Azîm’i indirdiği gecenin adıdır. Müfessirler, Leyletu’l-Kadr terkibinin, takdir gecesi, hüküm gecesi anlamına geldiğini söylemişlerdir. Zira Allah Teala o gecede, gelecek senede olup bitecek olan bütün işleri takdir eder, olacaklara o gecede hükmeder. Ayrıca, yapılan ibadetlere verilecek ecir ve sevabın kadir ve kıymetinin çokluğu, o gecenin bizatihi şerefi ve büyüklüğü o gece kadri yüce bir kitabın, kadri yüce bir Rasüle ve kadri yüce bir ümmete indirilişi sebepleriyle de “Kadir Gecesi” denmiştir.
Bu kadri yüce gecenin, hangi gece olduğu konusunda farklı görüşler vardır. Taki Ramazan-ı Şerîf’in bütün geceleri değerli bilinip kullar tarafından ihya edilsin diye Cenab-ı Hak o geceyi gizlemiştir. Peygamberimiz (s.a.), bir hadislerinde: “Herkim Kadir gecesini Allah’a îman etmiş olarak ve ondan razı olmasını isteyerek ibadetle geçirirse, bütün geçmiş günahları bağışlanır.” buyurmuştur. Hz. Aişe validemiz: “Ramazan’ın son on günü girdiğinde Allah’ın Rasûlünün “ibadet hayatında bir farklılık göze çarpardı” demiştir. Ulemanın büyük çoğunluğu Übey b. Ka’b’dan rivayet edilen bir hadîse dayanarak Kadir gecesi 27. gecedir demişlerdir. Ve bu gece Müslümanlar tarafından Kadir gecesi olarak büyük itibar görmektedir.
Şu halde bizler Ramazanı şerîf gecelerini, son on günü içindeki tek geceleri, bilhassa 27. geceyi bütün ihlas ve gayretimizle ihyaya çalışmalıyız.
BU İHYA NASIL OLMALI?
O şüphesiz önce Allah’a olan imanızı güçlendirip pekiştirmeli, buradan hareketle iyiliklerimizi artırmalı, sadaka ve yardımlarımızı çoğaltmalıyız. Kusur ve günahlarımızı îtiraf ile onların afvı için Allah’a çokça yalvarmalı, ondan mağfiret dilemeliyiz. Çokça namaz kılmalı, Kur’an okumalı ve zikretmeliyiz. Allah’ın rahmetinden ümitvar ve gazabından korkarak onun afvına sığınmalı “Allahümme inneke afuvvun kerimun tuhibbu’l-afve fa’fu annî. Allahım sen afvedicisin kerem sahibisin, afvı seversin beni afvet” diye Rabbımıza yalvarmalıyız. İnşallah bağışlananlardan oluruz.
YORUMLAR