Atâ anlatıyor:
“Bir gün ben ve Ubeyd, Hazreti Âişe radıyallahü anhâ’ya gittik. Bizimle konuştu. Fakat onunla bizim aramızda bir perde vardı. Âişe radıyallahü anhâ buyurdu ki:
– Ey Ubeyd, ziyâretimize gelmekten seni ne men ediyor?
Ubeyd:
– Allah Rasûlü'nün, “Aralıklı ziyâret et, sevgin ziyâde olsun!” sözü mâni oluyor, diye cevap verdi. Sonra Ubeyd dedi ki:
– Ey Âişe Allah Rasûlü'nden gördüğün en şaşırtıcı hâdiseyi bize haber ver. Hazreti Âişe radıyallahu anhâ ağladı ve buyurdu ki:
– O’nun her hareketi fevkâlade şaşırtıcı idi. Bana mahsus gecede bir defâsında odama geldi. Sonra bana izin ver Rabbime ibâdet edeyim! dedi. Ben izin verdim. Kalktı, su ibriğini aldı. Abdest aldı. Sonra namaza durdu. Ağlıyordu. Öyle ki, sakalı ıslanmıştı. Sonra secdeye gitti. Gözlerinin yaşından bu defa kumlar ıslandı. Namazdan sonra yanı üzerine yattı. Bu sırada müezzin Bilâl sabah ezânını okumaya geldi.
– Ey Allah’ın Rasûlü, dedi. Seni ne ağlattı? Allah senin geçmiş ve gelecek günâhlarını affetti! Rasûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem buyurdu ki:
– “Allah’ın merhameti üzerine olsun ey Bilâl! Beni ağlamaktan ne men edebilir. Allah bu gece bana inzal buyurdu ki:
– Hakikat göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde (ve uzayıp kısalmasında) temiz, âkıl sahipleri için elbet ibret verici deliller vardır. (Âl-i İmrân sûresi,190)
Sonra buyurdular ki: – “Yazık o kimseye ki, bu âyeti okur da onun ifade ettiği mânâ üzerinde düşünmez.”
Cüneyd Bağdâdî kuddise sirruh buyurur:
– Meclislerin en şereflisi ve en yücesi, tevhid meydanında düşünerek (tefekkür ederek) oturulan, mârifet rüzgârı ile serinlenen, muhabbet kâsesi ile dostluk deryâsından içilen, Allah’a hüsn-ü zan ile nazar eylenen meclislerdir.
Ebû Saîd el-Hudrî radıyallahü anhdan:
Rasûl-i Ekrem sallallahü aleyhi ve sellem buyurur:
– Gözlerinizin ibadetten nasibini veriniz. Dediler:
– Ey Allah’ın Rasûlü, gözlerin ibadetten nasîbi nedir?
Buyurdular:
– Kur’ân’a bakmak (okumak) onun üzerinde düşünmek ve acâiplerinden öğüt, ibret almaktır.
Ebû Süleyman Dârânî kuddise sirruh:
– Gözlerinize ağlamayı, kalplerinize de tefekkürü âdet edindiriniz.
– Dünyevî düşünce âhireti perdeler, erenler için bu bir azâbdır... Âhiret düşüncesi hikmet doğurur ve kalbi ihyâ eder.
İshak İbni Halef anlatır:
– Dâvûd Tâi mehtaplı bir gecede, bir dam üzerinde bulunuyor, göklerin ve yerin esrârı hakkında düşünüyordu. Bu sırada semâya bakıyor ve ağlıyordu. Bir ara bir komşusunun evine düştü. Ev sahibi onu hırsız sandı. Yatağından kalktı, eline kılıcını alarak onun üzerine yürüdü. Fakat onun Dâvûd Tâî olduğunu görünce geri döndü kılıcını bıraktı ve geri geldi. Dâvûd Tâî’ye sordu:
– Seni damdan kim attı?
O şu cevabı verdi:
– Bunun farkında değilim.
Sâdık Dânâ-Altınoluk Sohbetleri-6, s.10- Erkam Yayınları
YORUMLAR