Allah Teâlâ buyuruyor:
“Habibim, kullarım sana Benden sorarlarsa haber ver ki; Ben onlara yakînim. Ben duâ edenin (Beni çağıranın) da’vetine icâbet ederim. O halde onlar da Benim da’vetime icâbet ve Bana îman etsinler. Tâ ki o sâyede doğru yola ulaşmış olurlar.” (Bakara Sûresi; 186)
Duânın âdâbı ve şartları vardır. Bu âdâba ve şartlara riâyet, icâbetin te’minâtıdır. Kim bu şartlara riâyet etmeden duâsının kabulünde ısrâr ediyor ve kabul edilmediğinden gönlünü bozuyorsa azgınlardandır.
Duânın kabulünde şart, nefis tezkiyesi ve kalb tasfiyesidir. Duâ eden evvelâ helâl lokma ile nefsini ıslâh etmeli, zikrullaha ihtimam ederek kalbini ölümden kurtarmalıdır.
Büyükler demişlerdir ki: Duâ, gök kapılarının anahtarıdır. Bu anahtarın dişleri de helâl lokmadır. Yani helâl lokma olmaksızın bu anahtar bir şeye yaramaz.
`
Dünyânın kıvamı dört şeyle olduğu buyurulmuşdur:
1 - Âlimlerin ilmi,
2 - Sultanların adli,
3 - Zenginlerin sehâveti,
4 - Fakirlerin duâsı.
Haberde vârid olmuştur ki:
“Cennetler, dört kimseye müştaktır. Ramazan orucunu tutan nefer, Kur’an okuyan kişiler, lisanını koruyanlar ve komşularını doyuranlardır. Şüphesiz ki Allah -celle celâlüh- iftar anında müslüman kulu bağışlar.”
*
Hadîs-i şerîfte şöyle buyurulmuştur:
“Kıyâmet gelip, kabirdekiler diriltildiği zaman, Allah Teâlâ Rıdvân’a şöyle vahyedecektir: ‘Ben, oruçluları kabirlerinden aç, susuz olarak çıkardım, cennetlerden istedikleriyle onları istikbal ediniz.’ O da seslenecek ve şöyle diyecek: ‘Ey genç hizmetçiler ve ölümsüz gençler! Nur’dan tabaklar getirmelisiniz.’ İşte o zaman kum tanelerinden daha çok, yağmur damlaları, gökteki yıldızlar ve ağaç yapraklarından daha fazla meyveler, leziz içecekler ve iştihâ çekici yiyeceklerle dolacak ortalık. Bu Rıdvan, o oruçlulardan karşılaştığına yedirecek ve ‘geçmişteki günlerde işlediğiniz iyi amellerin mükâfatı olarak, âfiyetle yiyin, için’ denilecektir.”
*
Efendimiz -sallallahu aleyhi ve sellem-’den rivâyet edildiğine göre O, şöyle buyurmuştur:
“Mi’râc gecesinde Sidre-i Münteha’nın yanında bir melek gördüm ki, uzunluk ve genişlik bakımından onun gibisini görmedim. Bu melek, Allah’ı tesbih ettiği (Subhânellah dediği) zaman onun sesinin güzelliğinden Arş titrer. Ben, Cibril’e bu meleği sordum. Cibril, şöyle cevab verdi:
– O, Hz. Adem’den iki bin sene önce Allah’ın yarattığı bir melektir.
– Şimdiye kadar nerede idi diye sordum. Cibril,
– Allah’ın, Cennet’te Arşın sağında geniş bir arazisi var. İşte bu melek orada idi. Allah -celle celâlüh- O mekânda ona Ramazan ayı orucu sebebiyle sen ve ümmetin için tesbih etmesini emretti diye cevab verdi.
Bu meleğin önünde iki sandık gördüm ki, her birinin üzerinde nurdan bin kilit var. Cebrail’e bu sandıkları sordum. Cevâben dedi ki:
– Bu iki sandıkta senin ümmetinden oruç tutanların, cehennem azabından kurtulduklarına dâir berâetleri var. Sana ve ümmetine müjdeler olsun.”
*
Ebû Süleyman ed-Darâni demişdir ki: Benim için bir tek helâl lokma ile oruc tutup iftar etmekliğim gece gündüz midemdeki haram lokma ile namaz kılmaklığımdan hayırlıdır.
Karnında haram lokma bulunan kimseye tevhîd güneşini müşâhede haramdır. Hulâsa, Allah yolunun yolcusu haram lokmadan son derece ictinâb etmelidir.
Hakîkat ehilleri derler ki:
Bizim üç bayramımız vardır:
1. İftar anındaki bayramımız. Bu, beşer tabîatının bayramıdır.
2. Ölüm bayramı, îmân-ı kâmil ile ruhu kabzolunan bir mü’minin büyük bayramıdır.
3. Tecellî bayramıdır ki mü’minlerin Hakkı gördüğü andaki bayram, bu da bayramların en büyüğüdür.
(Mahmud Sâmi Ramazanoğlu, Bakara Sûresi Tefsiri, s. 232-236).
YORUMLAR