Osmanlı’da Mevlid-i Şerif Merasimleri

Mevlid okunacağı gün, devlet ricali hâricindeki bütün davetliler kendilerine gönderilen pusuladaki saate göre camiye gelerek belli bir protokol dahilinde belirlenmiş olan yerlerine otururlardı. Mesela Nakibüleşraf Efendiye, caminin sağ tarafındaki köşede hususî surette bir yer ayrılır ve orada yalnızca o otururdu.

Peygamberimize muhabbetle yoğrulan Osmanlı toplumunda halk, gündelik hayatta sünnete uygun yaşamaya çalışmış, ayrıca toplumun her kademesindeki insan Zât-ı Risaletpenahî’ye olan sevgi ve bağlılığını bir şekilde göstermenin yollarını aramıştır. Bu bağlılık ve muhabbetin en önemli ve yaygın tezahürlerinden biri de mevlid-i şerif merasimleridir.

Osmanlı toplumunda mevlid merasimlerine o kadar çok önem verilmiştir ki insanlar mevlid okunmasını vefatlarından sonra da devam ettirmek istemişler ve bu maksatla vakıflar tesis etmişlerdir.

Tarihimizde Mevlid-i Nebi merasimlerini ilk tertip eden ve bununla ilgili belli kaideler getiren şahıs Selçuklulara bağlı Erbil Atabeyi Muzafferüddin Gökböri’dir. Selahaddin Eyyübi’nin damadı olan Gökböri (ö. M.1233) her yıl mevlid merasimleri düzenlemekteydi.

Osmanlı saray teşrifatında yapılan törenlerin başlangıcıyla ilgili olarak bazı vakfiye kayıtlardan hareketle bunu Osman Gazi’ye kadar götürenler olmakla beraber genel görüşe göre bu törenlerin Kanûnî Sultan Süleyman döneminden itibaren saray protokolünde yer almaya başladığı ve III. Murad zamanında tamamen resmîleştiği şeklindedir.

Osmanlı’da mevlid merasimleri, İstanbul’un fethinden sonra Ayasofya Camii’nde, daha sonraları Sultan Ahmed Camii’nde yapılmıştır. Bunun bir sebebi törenlerde dağıtılan şerbet, şeker, mevlidhanlara verilen câize ve hilatlerin masraflarını karşılamak üzere Sultan I. Ahmed’in bu hususa hasrettiği bir vakıf tesis etmesidir.

Bu merasimlerin daha küçük ve mütevazı ölçüde Mekke Camii’nde de yapılması kanundu. Sultan II. Mustafa aynı merasimi 1700’lerde Medine-i Münevvere’de Ravza-i Mutahhara’da da yaptırmaya başlamış, bu suretle devam etmiştir. Mevlid, bütün camilerde okunurdu; fakat, bu üç camide yapılan merasim, halifelik icaplarından sayılır ve büyük bir protokol içinde icra edilirdi.

Mevlid-i Şerif merasimleri için hazırlıklar Rebiyyülevvel ayının ilk gününün kadı tarafından sadaret makamına yeni ayın görüldüğüne dair “ispat ilâmı” gönderilmesiyle başlardı.

Hazırlıkların en önemli safhasını davetler ve protokollerin tebliği teşkil ederdi. Mevlid Kandilinden birkaç gün önce Amedî Kalemi’nden yazılan bir takrirle padişaha camiye hangi saatte geleceği sorulur, gelen cevap üzerine bir program hazırlanırdı.

Bu programa göre, davetlilerin hangi saatte gelmeleri gerektiğini bildiren saat pusulaları şahıslara gönderilirdi. Mevlid okunacağı gün, devlet ricali hâricindeki bütün davetliler kendilerine gönderilen pusuladaki saate göre camiye gelerek belli bir protokol dahilinde belirlenmiş olan yerlerine otururlardı. Mesela Nakibüleşraf Efendiye, caminin sağ tarafındaki köşede hususî surette bir yer ayrılır ve orada yalnızca o otururdu.

Bütün resmî törenlerde olduğu gibi, Mevlid töreninde de herkesin kıyafeti önceden tespit edilirdi. Mesela Şeyhülislâm Efendi, beyaz ferace, samur kürk ve örf; vezirler, selimî ve erkân feraceleri giyerlerdi.

Padişahın, merasim erkânı ve muhafızlarının katılımıyla saraydan belli bir güzergâhı takiben başka bir yere gidiş gelişini ifade etmek için “alay” kelimesi kullanıldığından mevlid okunacak camiye gidip gelmesine de “mevlid alayı” denilirdi.

Mevlid Alayı camiye yaklaştığında müezzin mahfilinde Fetih Sûresi okunmaya başlar, sûre tamamlandığı sırada padişahın mahfil-i hümâyuna geldiğini belli etmek için kafesin küçük penceresi açılır ve cemaat ayağa kalkarak bulunduğu yerde saygıyla hafifçe eğilirdi.

Müezzin mahfilinde muarrif denilen vazifeli Hz. Peygamber’in özelliklerini belirten “ta’rîf”i okur, ardından Şeyhülislâm Efendi, şeyh-i sâni ve şeyh-i sâlis efendiler birbirlerinin akabinde kürsüye çıkıp vaaz u nasihat ettikten sonra, her birine bir elbise, kürk, âdet olduğu üzere para keseleri ihsan olunurdu.

Ardından Süleyman Çelebi’nin Mevlidi’nin okunmasına başlanır ve birinci mevlidhan ilk bahri bitirip kürsüden inince kendisine hilat giydirilirdi. İkinci mevlidhan: “Geldi bir ak kuş kanadıyla revan/Arkamı sığadı kuvvetle heman” beytini okurken herkes hürmeten ayağa kalkardı. Bu esnada mahfil-i hümâyun tarafında perde arkasında bekleyen müjdecibaşı Mekke emirinin gönderdiği mektubu sadrazamın önüne koyar, sadrazamın işaretiyle reîsülküttâb onu alarak müjdecibaşıyla birlikte padişahın huzuruna girerdi.

Bu mektupta hac kafilelerinin, Şam’a ulaşmış bulunduğu bildirildi. Çoğunlukla bu haber Hazreti Peygamberin doğum günü olarak tespit edilen on ikinci Rebiyyülevvel gününe rastladığından, mevlid merasimleri iki maksada cevap veren bir tören hüviyetini almıştı.

İkinci mevlidhan okumasını bitirip kürsüden inince hilatini ve hediyelerini alır, yerine üçüncü mevlidhan çıkardı. Üçüncü mevlidhanın ve arkasından mevlid duası yapan duâhanın kürsüden inip hilat ve hediyelerini almalarından sonra merasim tamamlanırdı. Padişah yine geldiği yoldan mevlid alayı ile saraya dönerdi.

 

Medine’de Mevlid-i Şerif

Rebîülevvelin 12’si Medine’de resmî tatil olup kaleden toplar atılır ve o gün dükkânlar açılmazdı. İnsanlar güzel elbiseler giyerek dolaşır ve birbirini tebrik eder, bu gece Mescid-i Nebevî’de ihya edilirdi. Sabaha karşı Bâb-ı Nisâ önünde toplanılır, burada kurulan kürsü üzerinde güneşin doğmasıyla birlikte beş hatipten ilki bir hadis okuyup padişah için dua eder, diğerleri sırasıyla mevlidin vilâdet, radâ ve hicret bahirlerini okurlar, sonuncusu dua ederdi. Daha sonra halk ikram edilen şerbeti içip dağılırdı. (Mir’âtü’l-Haremeyn, II, 101-102)

 

Konaklardaki Mevlid Cemiyetleri

Saray protokolündeki mevlid merasimleri haricinde hemen her devlet adamının ve zenginin konağında, camilerde, mescidlerde ve halktan kimselerin evlerinde, tekke ve dergâhlarda da mevlid merasimleri icra edilirdi.

Eski bir paşa torunu olan Abdülaziz Bey, kendisinin de içinde büyüdüğü anlaşılan bir paşa konağındaki mevlidleri özetle şöyle anlatmaktadır:

Mevlid daima geceleri okunduğu için o gece tezkereler yazılarak davet edilen misafirlere sofralar kurulurdu. Gelenlere elvan şekerleri hazırlanırdı. Akşama doğru avizeler ve billûr kandiller yakılırdı.

Yatsı vakti gelince sofada cemaatle namaz kılınır, sonra ev sahibi ve misafirler önceden hazırlanan şilteler üzerine, mevlidhan rahlenin önündeki mindere, tevşîhhanlar da yarım daire halinde onun önüne otururlardı. (Tevşîh, Türk dinî mûsikisinde mevlid ve mirâciyye gibi uzun eserlerin bölümleri arasında okunmak üzere bestelenmiş, güfteleri Hz. Peygamber’i konu alan ilâhilere verilen addır.)

Bu arada ev halkı ve hanımlar da yerlerini alırlar, buhurdanlar yakılır ve mevlid-i şerif kıraatine başlanırdı. Ara verilen yerlerde tevşîhhanlar na’t-ı şerif ve ilâhiler okurlardı.

Mevlid sonuna kadar diz çökmüş durumda sessizce dinlenir, sıra Hz. Peygamber’in doğum ânına gelince ayağa kalkılır ve salâtüselâm getirilerek tekrar oturulurdu. Ardından konağın hizmetinde bulunan ağalar gümüş gülâbdanlardan dinleyenlerin ellerine sırayla gül suyu serper ve önlerine bağladıkları elvan futalar içindeki şeker külâhlarını ikişer ikişer dağıtırlardı. Kapaklı elmastıraş bardaklarla şerbet ikramının arkasından mevlidin okunması sona erince herkes evine giderdi. Mevlidhana ve tevşîhhanlara ayrı ayrı atıyyeler verilir ve uzakta oturanlar o gece konakta misafir edilirdi. (Kaynaklar: Dündar Ali Kılıç, İmparatorluk Seremonisi; TDV, İslam Ansiklopedisi)

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle