“Rabbim Beni Sıdkla Girdir Sıdkla Çıkar”

İnsan birinci doğumla annesinden dünyaya gelince yaşadığı muhitinin mahpusu ve zatının heykelinin kölesi olur. Heva onu lokma yapar yutar. Böylece hislerin ve vehimlerin içinde; cismaniyetini kuşatan oluşların hapishanesinde kalır. Ama insan gayret gösterir de his dairesini aşar, bağlılıklarını koparır ve nefsinin şehvet batnından çıkabilirse, onun ruhu varlık duvarını delip geçer, o varlığı yaratanın huzuruna varır. Böylece ikinci kez doğmuş olur. Bu öylesine bir doğuştur ki bunun peşinden bir daha ne bir fena ne de bir ölüm gelebilir.

Kur’ân-ı Kerîm’de “KUL: DE Kİ” diye başlayarak Yüce Rabbimizin bize öğrettiği ne güzel sözler ne güzel Allah’a sığınma ifadeleri ve ne güzel dualar vardır. Öncelikle onları öğrenmeli, yerine uygun olarak o sözleri söylemeli, o ifadelerle Allah’a sığınmalı ve o duaları yapmalıyız. İşte o mühim dualardan biri de şöyledir: 

وَقُلْ رَبِّ اَدْخِلْن۪ي مُدْخَلَ صِدْقٍ وَاَخْرِجْن۪ي مُخْرَجَ صِدْقٍ وَاجْعَلْ ل۪ي مِنْ لَدُنْكَ سُلْطَانًا نَص۪يرًا ﴿80﴾

“Rabbim! Benim gireceğim yere doğrulukla girmemi, çıkacağım yerden doğrulukla çıkmamı nasip eyle; yüce katından bana yardımcı bir güç, kuvvetli bir delil ver, de!”[1]

Allah Teala, Peygamberimiz (s.a.v.)’e Mekke’yi fethedip oraya girerken de bu duayı yapmasını emretmiştir. Peygamberimiz (s.a.v.) de bu duayı okuyarak ve peşinden de;

وَقُلْ جَٓاءَ الْحَقُّ وَزَهَقَ الْبَاطِلُۜ اِنَّ الْبَاطِلَ كَانَ زَهُوقاً ﴿٨١﴾ 

 “Yine de ki: Hak geldi bâtıl zail oldu, zaten batıl zail olmaya mahkûmdur”[2] ayetini okuyarak Mekke’ye girmiştir. Buna göre ayetin anlamı şöyle olacaktır: “Rabbim! Beni Mekke’ye sıdk üzere, sadık olarak, doğru dürüst bir mümin olarak girdir. Benim oraya girişim seninle, senin iznin ve rızanla olsun, itimat ve güvenim sana olsun, katında yine senin güç ve kuvvetinle yardım edilen bir kul olayım.”

Bu dua, Sevgili Peygamberimiz (s.a.v.)’in bazı zamanlar seferden döndüğünde yaptığı şu duaya benzemektedir: “Allah’tan başka ilah yoktur, tek ilah O’dur. O, va’dini yerine getirmiş, kuluna yardım etmiş, ordusunu galip kılmış ve tek başına bütün düşman ordularını hezimete uğratmıştır. Allah’tan başka ilah yoktur. Kafirlerin hoşuna gitmese de biz dini ve itaati yalnız O’na has kılarak sadece O’na kulluk ederiz.”[3]

Devamında dua şu anlamı da içermektedir:

“Beni düşmanlarınla cihad etmek üzere Mekke’den doğruluk ve dürüstlük üzere çıkar da senin izninle yardım edilmiş olayım, senin muhafazanla korunmuş olayım. Bana katından bir sultan yani her batılın beynini parçalayacak bir bürhan, düşmanlarıma karşı yardım edecek bir yardımcı ver.”

Görüldüğü üzere Rabbimizin tâlim buyurduğu bu dua çok şumüllü bir duadır. Yapacağımız her iş için bu duayı okuyabiliriz. Duanın ihtiva ettiği zâhirî mânaları şöyle hülâsa edebiliriz:

“Rabbim! Gireceğim yere dürüstlükle girmemi sağla ve çıkacağım yerden de dürüstlükle çıkmamı sağla. Herhangi bir işi yaparken veya herhangi bir yere giderken tam bir dürüstlükle, kabul ve râzı olunan bir şekilde o işi yapmayı ve o yere varmayı nasip eyle. Herhangi bir işi bitirirken veya bir yerden ayrılırken tam bir dürüstlükle, kabul ve râzı olunan bir şekilde o işi tamamlamayı ve o yerden çıkmayı müyesser kıl. Yine emrettiğin kulluk vazifelerinin girişinde, çıkışında, dinini tebliğ görevinin yerine getirilmesinde ve tamamlanmasında doğruluk ve dürüstlükle başarı ihsan eyle. Âhiretin girişi olan mezara koyduğunda dürüstlükle koy ve oradan çıkarıp yeniden dirilttiğinde de dürüstlükle dirilterek gönder! Bütün bu kulluk vazifelerimde ve İslâm’ı tebliğimde muvaffak olabilmem için tarafından bana, düşmanlarımı mağlup edecek kuvvetli bir yardımcı, kahredici bir delil, mağlup edici bir kudret tahsis et ki, onun saltanatı karşısında kâfirler mağlup ve perişan olsunlar. İman edenler de üstün gelip zafere erişsinler! Zaten bizim hakkın galip gelip batılın yok olacağına inancımız tamdır.”

Âyet-i kerîmenin işârî tefsiri hakkında ise İbn Acîbe Îkâzu’l-himem isimli Hikem şerhinde şu izahı yapmaktadır:

Ariflerin her bir yere girmesi, her bir eşyayı kullanması, her bir olayla ilgisi Allah ile olduğu gibi, onlardan ayrılıp çıkması da yine Allah iledir. Bu ayetle Allah Teala arif kuluna adeta şöyle seslenmektedir: “Ey arif kulum de ki: Rabbim ister haklar bakımından isterse hazlar bakımından beni eşyaya sıdk, doğruluk ve dürüstlükle girdir. Bu girme seninle (senin yardımınla) olsun; senin gücün ve kuvvetine dayanarak ve kendi gücümden, kuvvetimden, nefsimi görmekten uzak durarak olsun. Beni o yerlerden, o şeylerden sıdkla, doğruluk ve dürüstlükle; o konuda hususi bir izin almış olarak; haşyetle ve ihlas sırrı ile donanmış olarak çıkar. Nitekim bu aynı zamanda şu sözün manasını da ifade etmektedir: “Böyle yap ki beni eşyaya girdirdiğin zaman nazarım/bakışım sadece gücün ve kuvvetine olsun; beni onlardan çıkardığın zaman da inkıyadım yalnız sana olsun.

Katından yani işlerinin tam ortasından bir vasıta ve sebebe dayanmaksızın bana bir sultan, kuvvetli bir burhan ver. Bu ise Kahhâr olan Allah’ın katından gelen kuvvetli bir varidattır ki, hangi şey karşısına çıkarsa onu darmadağın eder, böylece hakkın ortaya çıkıp batılın yok olmasına sebep olur. Bu da Allah’ın kula vereceği en büyük sultan olur.

Bu sultanın nasîr yani yardımcı olmasına gelince, bu bana yardım etsin de ben hisler dünyasından ve masivayı görmekten uzak kalayım. O ikisinin Mevlâsını görmek suretiyle onlardan uzaklaşayım. Bana vehim, his ve gayriyi görmeye yardım etmesin. Yine o sultan bana nefsimin kötü hallerini müşâhede etmeme yardımcı olsun da böylece onların kötülüğünü görerek onlardan uzaklaşayım. Ben onlardan uzaklaştığım takdirde, onları değil sadece onların rabbini görmüş olurum. Bir şey aleyhinde birine yardım etmek, onu ona galip kılmak ve böylece mağlup edilen şeyin yok olup gitmesidir. Nefsi görmek sanki seninle savaşan ve Rabbini görmeyi engelleyen bir düşmandır. Ona karşı Allah sana yardım ettiğinde, sen ona üstün gelir ve onu kendinden uzaklaştırırsın. Böylece mahbûbunu görme imkanına kavuşursun. Nefsin şuhûdu ortadan kalkınca, onun fısıldayacağı hislerin şuhûdu da bütünüyle ortadan kalkar. Böylece Allah kulunu his dairesinden alıp kurtarmış olur. Sen nefis ve ona bağlı hisler dairesinden çıkıp uzaklaştığın zaman mânaların geniş bir sahasına ve hakkı şuhûdun fezâsına ulaşmış olursun.

İşte biz buna “ikinci doğum” diyoruz. İnsan birinci doğumla annesinden dünyaya gelince yaşadığı muhitinin mahpusu ve zatının heykelinin kölesi olur. Heva onu lokma yapar yutar. Böylece hislerin ve vehimlerin içinde; cismaniyetini kuşatan oluşların hapishanesinde kalır. Ama insan gayret gösterir de his dairesini aşar, bağlılıklarını koparır ve nefsinin şehvet batnından çıkabilirse, onun ruhu varlık duvarını delip geçer, o varlığı yaratanın huzuruna varır. Böylece ikinci kez doğmuş olur. Bu öylesine bir doğuştur ki bunun peşinden bir daha ne bir fena ne de bir ölüm gelebilir. Allah Teala: “Müminler dünyada bir kez ölümü tadarlar, ondan sonra başka bir ölüm olmayacaktır”[4] buyurmaktadır. Bu aynı zamanda İsa (a.s.)’ın da şu sözünün manasıdır: “İki kez doğmayan bizden değildir.”[5]

 

 

[1] İsrâ 17/80.

[2] İsrâ 17/81.

[3] İbn Mâce, Diyât 5.

[4] Duhan 44/56.

[5] İbn Acibe, Îkâzu’l-himem, s. 557-560.

PAYLAŞ:                

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle