Adına “göreizm” diyebileceğimiz bir sapkınlık ortalığı kasıp kavuruyor. Kendi zan ve kuruntularını din sananlar bir de bunun kavgasına soyunuyorlar. “Bana göre” diye başlayan, boş konuşmalarla Allah’ın dinini kesip biçmeye çalışıyorlar. Hak din bütün açıklığıyla ortada dururken beşer sayısı kadar farklı telakki dini her gün yeniden tarif ediyor, güya yeniden keşfediyor. Bu çürümeyi en iyi anlatan ifade herhalde: “Hevâsını ilah edineni görmedin mi” (Furkan, 43) âyetidir.
Hevâ, nefsî arzu ve heveslerin ötesinde indî mülahaza ve zanları da içeren mühim bir Kur’ân kavramıdır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Efendimiz’e dair: “O hevâsından konuşmaz, O’nun konuşması ancak vahiydir” (Necm, 3-4) buyruğu, hevâyı vahyin tam karşısına koyar. Yine Rasûlullah Efendimiz birçok ayette başkalarının hevâsına uymaması konusunda uyarılır, çünkü O’na gelen Kur’ân hakkın ve ilmin kendisidir. Kur’ân dışındakiler kuruntu ve zandan ibarettir, kuruntu ve zanlarla amel etmek ise kendi görüşünü ilah edinmeye götürecek bir sapmadır.
Teşrifiyle ruhlarımızı mesrur eden Ramazan ayındayız. Ramazan, hevâdan akleden kalbe yükselişin tâlim edildiği bir takvâ mektebidir. O mektebin iklimi sekînet, dersi fazilettir. O mektepte hevâdan sıyrılıp Müslümanca yaşama sanatının heyecanı tadılır. Oruç, iftar, sahur, teravih, infak ve diğer ibadetlerle umumi bir merhamet seferberliğine girilir. Orada kendi görüş ve zanlarımızın değil Rabbimizin istediği bir kulluk hayatının talimi yapılır.
Din bir retorikten çok bir yaşama ve yaşatma aşkıdır. Din bir heyecandır, coşkudur; uyanıkken rüya görmek ve bu rüya ile dünyayı inşa ve ihya etme cehdidir. Onun bize ihtiyacı yoktur, bizim ona ihtiyacımız vardır. Bu açıdan Ramazan gibi dinin dirilten çağrısını bütün derinliğiyle tecrübe edeceğimiz bir fırsat mevsimine kayıtsız kalmak büyük bir hüsrandır. Bize düşen bu mevsimin kıymetini bilmek ve Ramazan’ı kendimizden razı etme çabasına girmektir.
Ramazan’ı razı etmek; bu rahmet ve mağfiret ikliminin gereğini yerine getirmek, orucu ciddiye almak, iftarın ve sahurun sevincini yaşamak, teravih ile yorulmak, infak ile zenginleşmektir. Ramazan’ı razı etmek, en başta bunu nasıl başaracağımızı dert etmektir. Ramazan’ı razı etmek, Rabbimizin verdiği bu ikramdan azami istifade çabasına girmektir. Ramazan’ın bizden razı olması, akabinde gelen bayramı ruhumuzun ve kalbimizin bayramı yapacaktır. Rabbimiz muvaffak eylesin ve hepimize son nefesi bayram olan, Ramazan kıvamında ömürler lütfeylesin.
ALTINOLUK olarak ilk çıktığımız günden bu yana Müslümanca yaşama sanatının sözcüsü olmaya çalışıyoruz. Her sayımız hem şekil hem de muhteva olarak bu çabanın bir vitrinidir. Bu vitrinde hiç değişmeyen ve değişmeyecek aslî gündem kulluktur. Bizler gönüllerimizi puslandıran gelgeç gündemleri değil, ruhumuzun ufkuna yüceleceğimiz aslî gündemi takip etmeye çalışıyoruz. Dergimize abone olarak ve başka aboneler bularak bu yolculukta bize refik olmanız sürûrumuz olacaktır. Ramazan’ımız, Kadir Gecemiz ve inşallah tertemiz bir şekilde erişeceğimiz bayramımız hayırlar getirsin, kutlu olsun. Bir sonraki sayıda görüşmek ümidiyle Allah’a emanet olunuz.
YORUMLAR