Sıkıntılardan Çıkış Yolu: Habib-i Zişan’a İttibâ

İmkânların daraldığı zor zamanların bedelini sadece imkânı olmayanlar ödememelidir. İmkânı geniş olanlar hem ellerinden geleni yapmalı hem de “imkânım var, her şeyi elde edebilirim” fikr-i fâsidinden kurtulmalıdır. İsraf, gösteriş ve şımarıklıktan uzak mütevazi ve muktesid bir hayat tercih edilmeli, böyle zor ve dar zamanlarda ise daha çok infak etmek sûreti ile büyük ibtilâlara karşı Hakk’a yakınlık vesilesi bulmalıdır.

İnsanı yaratan Yüce Rabbimiz, yarattığı varlığı en iyi bilen de şüphesiz yine O’dur. Ayet-i kerimede: “Andolsun, insanı Biz yarattık. Nefsinin ona ne vesveseler vermekte olduğunu da (Biz) biliriz. Çünkü Biz ona şah damarından daha yakınız.” (Kaf, 16) buyrulur. İnsanın ruh halleri, hayatın içinde akıp giden farklı tecelliler karşısında onun nasıl tavırlar takındığı ise yine farklı ayet-i kerimelerle bildirilir:

“İnsan var ya, Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda, ona bol bol nimetler verdiğinde, ‘Rabbim bana ikram etti’ der. Ama onu deneyip rızkını (biraz) daraltınca da ‘Rabbim beni aşağıladı’ der. Hayır hayır doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz. Yoksulu yedirmek konusunda birbirinizi teşvik etmiyorsunuz, mirası öyle bir alabildiğine yiyorsunuz ki, haram-helal olduğuna bakmıyorsunuz, malı da (yığmacasına) pek çok seviyorsunuz.” (Fecr, 15-20)

“İnsana nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirip yan çizer; ona bir de zarar ziyan dokunacak olsa iyice karamsarlığa düşer.” (İsra, 83)

Bu ilâhî beyanlarla insanın ilâhî tecellîler karşısındaki farklı tavırlarına dikkat çekilirken bu tecellilerin asıl sahib ve fâilinin, hayatın gerçek sahibinin, kâinatın tek mâlik ve müdebbirinin de sadece Allah Teâlâ olduğu bildirilir: (Rızkı) Allah daraltır ve genişletir. Ancak O’na döndürüleceksiniz.” (Bakara, 254)

Son âyet-i kerimenin tefsirinde Elmalılı merhum der ki: “Allah, sıkar ve açar, gerek ferdlere gerekse toplumlara bazan darlık verir, bazan da genişlik. Darlıkta ümitsizliğe düşmemeli, genişlikte azıtmamalı, her iki takdirde herkes hâline göre iyiliğe rağbet göstermelidir. Dişinden tırnağından güzelce kesip, Allah’a mal ve bedence, isterse sıkıntılara tahammül etmek ve hiçbir şey bulamazsa da “Sübhanallah, velhamdulillah ve lâ ilâhe illallahu vallahu ekber; Allah’ı tesbih ederim, Allah’a hamd olsun, Allah’dan başka hiçbir ilah yoktur. Allah büyüktür.” demek sûreti ile olsun karz-ı hasen; (en güzel bir borç) yapılmalı, “Allah’a güzel bir ödünç verilmelidir ki, sonu genişlik olsun. Ve siz ne kadar kaçınsanız sonunda O Allah’a döndürüleceksiniz. Mükâfat veya cezanızı bulacaksınız.”

Cenâb-ı Hak, Sevgili Habibini hayatın bütün alanlarında hem fertlere hem toplumlara emsalsiz bir örnek şahsiyet olarak göndermiştir. Sevgili Efendimiz bütün ilâhî tecellilerde Hakk’ın murad ettiği davranışlarla önce bir “KUL” olarak örnek olmuş, sonra da “ELÇİLİK” sıfatı ile gönderildiği toplumun ilâhî rızaya uygun bir saadet toplumu olmasını sağlamıştır. İnsanlık tarihine “Asr-ı Saâdet: mesud, huzurlu insanlar asrı” olarak yazılan bu toplum, hep bir bütün olarak, Rasûlullah’ın örnek şahsiyetini kendilerine bir ışık olarak almıştır. Yüce Rabbimiz de farklı ilâhî beyanları ile hem Hakk’ın muhabbetinin hem de ilâhî rahmete kavuşmanın tek yolunun Sevgili Habibine tam bir ittibâ yani önce gönüllerde tam bir teslimiyet sonra da her alanda O’na uymakla elde edileceğini beyan etmektedir.

Tarih boyunca gerek ferdlerin özel hayatlarında, gerekse toplumların hayatlarında zaman zaman genişlikler zaman zaman da darlıklar sıkıntılar olabilmiştir. Kitabımızda: “Andolsun ki, sizi biraz korku ve açlıkla bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek imtihan ederiz. Sabredenlere müjdele.” (Bakara, 155) buyrulmaktadır.

Bu imtihanlarda başarıya ulaşmak ancak Nebîler Sultanı’na uymakla mümkündür. Ümmetine her konuda örnek olan sevgili Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem şahsî hayatında sade, mütevazı bir hayatı tercih etmiş, hiçbir zaman içinde yaşadığı toplumun sahip olmadığı imkânları elde etme, onlardan farklı yaşamak gibi bir temayülde olmamış, insanlar açlık çekmişse, buna herkesten çok kendisi ve ailesi maruz kalmıştı. Oysa Cenâb-ı Hak tarafından Rasûlullah’a dilerse kendisi için Mekke vadisinin altına çevrilmesi teklifi gelmişti. O sallallâhu aleyhi ve sellem ise: “Allahım! Acıktığım zaman Sana tazarru ve niyazda bulunurum, doyduğum zaman ise Sana hamd ve senâ ederim” diyerek imtiyazlı bir hayat istememiş, ictimâî durum neyi gerektiriyorsa ona uygun bir yaşayışı niyaz etmiştir.

İmkânların daraldığı zor zamanların bedelini sadece imkânı olmayanlar ödememelidir. İmkânı geniş olanlar hem ellerinden geleni yapmalı hem de “imkânım var, her şeyi elde edebilirim” fikr-i fâsidinden kurtulmalıdır. İsraf, gösteriş ve şımarıklıktan uzak mütevazi ve muktesid bir hayat tercih edilmeli, böyle zor ve dar zamanlarda ise daha çok infak etmek sûreti ile büyük ibtilâlara karşı Hakk’a yakınlık vesilesi bulmalıdır. Allah dostları maddî ve ma’nevî sıkıntı ve ibtilalar döneminde hem istiğfara hem de daha çok infak ve yardımlaşmaya önem verirler.

Efendimiz sallallâhu aleyhi ve sellem’in bir ömür sürdürdüğü sâde, mütevazi, zühdî yaşayışının bir hikmeti de, kendi aile ferdleri dışında, dullar, muhtaçlar, suffadaki ilim ve ibâdetle meşgul ihtiyaç sahipleri ile beraberliğiydi. Bu garipler O’nun desteği ile hayatlarını devam ettirmekteydiler. O sallallâhu aleyhi ve sellem bir devlet başkanı sorumluluğu ile bunların nafakasını da kendi aile ferdleri gibi düşünürlerdi.

Netice olarak Ümmet-i Muhammed’in her ferdinin hangi konum ve durumda olursa olsun birbirine zimmetli olduğu gerçeği asla gözden uzak tutulmamalıdır.

Bekleyen Hak’dan ümîd-i iltifat

Eylesin her dem Resûl’e bin salât

 

PAYLAŞ:                

Abdullah Sert

Abdullah Sert Bey 1948 yılında Kütahya-Tavşanlı’da doğdu. İlk ve orta tahsilini Tavşanlı’da, lise tahsilini de Balıkesir İmam Hatip Lisesi’nde tamamladı. 1966 yılında İstanbul Yüksek İslam Enstitüsüne

YORUMLAR

İlk yorumu yapan siz olun!

Yorum Ekle