2019 yılında Hacettepe Üniversitesi İngilizce Uluslararası İlişkiler programından mezun oldum. Son yıllarımda kültürel diplomasiye merak sarmış, mezuniyetim sonrası bu alanda ilerleme kararı almıştım. Bu kapsamda tecrübe kazanmak adına Avrupa Birliği hibeli projeleri araştırırken nadir bir durum vuku buldu ve Uganda’da bir dernek için gönüllü çalışma imkânı elde ettim.
Dernek kimisi yetim ve öksüz kimisi de aileleri tarafından şiddete maruz kalıp ailelerinden kaçan sokak çocukları için eğitim ve rehabilitasyon çalışmaları yürütüyordu. Burası aynı zamanda da ilköğretim ve ortaöğretim eğitimi veren bir okulun içindeydi. Bölge olarak bir gecekondu mahallesindeydi ve gelen öğrencilerin hepsi yoksul ailelerin çocuklarıydı. Onlara dair en çok dikkatimi çeken her gün aynı yemeği yiyor olmalarıydı. Mısır unu ve su karışımı ile yaptıkları bir lapa ve üzerinde barbunyaya benzer bir fasulye…
Afrikalı çocukların özellikle beslenmeleri ile ilgili yaşadıkları sıkıntı bende derin bir etki bıraktı ve burada kalacağım 3 ay boyunca çocuklara farklı yemekler yapmaya başladım. Annem toz tarhana vermişti, bir gün tarhana çorbası pişirdim, çok sevdiler. Başka bir gün menemen yaptık onu da çok sevdiler. Onlara ne pişirsem çok mutlu oluyorlar ve seviyorlardı.
Bir gün akrabam bir adağı olduğunu söyledi. Bunun üzerine okulun içinde bir küçükbaş kurbanı yöneticilerinin ve öğrencilerin çoğunun Hristiyan olduğu bir okul olmasına rağmen tekbirler ile kestik. Başka bir bağışı aldığımız pirinç, soğan, domates gibi malzemeler ile servis ettik. Çocuklar o gün o kadar mutlu oldular ki o mutluluk gözümün önünden gitmedi. Tanıdığım herkese anlattım ve ülkeden ayrılmama az bir zaman kala 12 tane küçükbaş topladım. İlk defa böyle bir organizasyon yapacaktım. Hayvanları pazardan almak, getirmek, kestirmek biraz zor oldu. Ama çok şükür başardık. Hayvanların yarısının etlerini mahalledekilere dağıttık. Sağ olsun bir hayırsever pilav yapmamız için malzemeleri bağışladı. O gün çocuklara büyük bir ziyafet verdik hepsi 2’şer tabak yiyebildi.
Beni en çok etkileyen olay ise o gün yaşandı. Tüm yemeği dağıtmış ve pilav kazanının dibinde kalan pirinçleri dağıtıyordum ki çocuklar kazana hücum edip elleri ile kazanın dibini kazıyarak pirinçleri yemeye başladılar. Tek bir pirinç bile kalmadı. O anda kendi ülkemde israf edilen yemekler gözüme geldi, bizzat kendi tabağımda bıraktığım pirinç tanelerini hatırladım, gözyaşlarım akmaya başladı aniden. Türkiye’ye döndükten sonra tabaklarda kalan her pirinç tanesi bana bu olayı hatırlatır oldu. Herkese “aman tabağınızdaki yemeği bitirin, her pirinç tanesine böylesine muhtaç olan insanların olduğunu unutmayın ve şükredin” demeye başladım.
Terlikle Başlayan Gönüllülük
Ensari Caymaz 2016 yılının şubat ayında kısa süreli bir eğitim projesi için Afrika'da Malavi’ye gidiyor. Bu proje sayesinde Malavi halkının yaşam standartlarını ve eğitimde karşılaştıkları zorlukları gözlemliyor. Tek başına Malavi'de kalarak onlara yardım etmeye karar veriyor. Ailesi bu sürede büyük destek oluyor ve Dünya Çocuk Faaliyetleri İnsani Yardım Derneğini kuruyorlar. Ensari Caymaz için 2019 yılı bir dönüm noktası olmuş. Afrika’nın birçok yerinde kırsal alanlarda özellikle çocukların çıplak ayaklı olduğunu fark edersiniz. Terlik ve ayakkabıları olanların da yırtık ve eskidir hep. Ensari de bu durumdan etkilenmiş ve sosyal medya aracılığıyla Malavi'de yaşayan çocuklar için terlik kampanyası düzenlemiş. Yardımseverlerin desteğiyle 367 çocuğa terlik alarak amacına ulaşmış. Büyüyen destekler, Malavi'de yaşanacak olan değişimlere inancını arttırmış. Ensari halen Malavi'de yaşıyor ve Tarım eğitimleri, hayvancılık eğitimleri, dikiş atölyeleri, süt keçisi ve kümes hayvanı yetiştiriciliği gibi sürdürülebilir projelerle insanların hayatlarına dokunmaya devam ediyor.
20 Dolarla Kurtulan Köy
Şükrü Dinçer abiyi 20 dolarla kurtulan köy başlıklı youtube videosu ile tanıdım ve merak ettim kendisini. Yüzyüze tanıştık ve yapmış olduğu çalışmaları kendisinden dinledim. Kendisi lise döneminden itibaren makineler ile haşır neşir birisi ve eğitimini de bu alanda tamamlamış. Yıllarca da bu alanda çalışmış. Yolu bir gün su kuyuları ile ilgili Uganda’ya düşüyor ve bakıyor ki kuyuların maliyetleri düşebilir. Bir kuyu kazma makinesi icat ediyor bunun haricinde de basit arızalarla kullanılamayan kuyuların tamiratı için insanları eğitim alet takımı temin ediyor.
Diğer çalışması ise videoya konu olan kuluçka makinesi. Bir köyü ziyaret ediyor ve yetim bir aileye kuluçka makinesi temin ediyor. Yıllar sonra geldiğinde o ailenin durumunun çok iyiye gittiğini, tüm köylülerin civcivlerini bu aileye getirdiğini ve aileden sorumlu olan annenin saygınlık kazandığını anlatıyor. Şükrü Abi bu projeyi yaygınlaştırarak birçok aileye bir geçim kaynağı oluşturuyor.
Bunun haricinde uygun fiyata dikiş makineleri temin ediyor. Birçok kimse sayesinde gelir elde etmeye başlıyor. Kendisi bir gidişi ile artık oradan kopamadığını Türkiye’ye geçirdiği zaman süresince aklına sürekli orasının geldiğini söylüyor, her fırsatta da neredeyse her yıl Uganda’ya gider ve yardımları doğrudan ulaştırır. Şu an kendisi İnsan Vakfı adına çalışmalar yürütmekte.
Gönül Seferleri Lazım
Azerbaycan’ın Şeki Vilayetinin Müftüsü rahmetli Selim Efendi 1992 yılında Aziz Mahmud Hüdayi Vakfına gelmiş ve; "70 yıldır bizim imanımız çalınıyor. Peygamber Efendimiz: "Komşusu açken tok yatan bizden değildir.” buyuruyor. Ne olur çocuklarımızın geleceği için, ahiretimiz için bizlere yardım ediniz. Manen aç olan bizleri doyurunuz." demişti. Benzer bir ifadeyi 2010 yılında Burkina Faso’nun bir köyünde yavruları için bir lokma ekmek bulabilme derdinde olan ve birikinti çamurlu bir sudan pet şişesiyle kabına su doldurmaya çalışan bir anneden de duyduk. Kendilerine gıda yardımı mı yapalım, yoksa köyünüze su kuyusu mu açalım diye sorduğumuzda: “Bizler, aç ve susuz yaşamaya zaten alışığız, sizler müslümansınız eğer yapabilirseniz çocuklarımızın imanını kurtarın. Onlar, ahirete imansız göçmesin. Cahil kalmamaları için onları eğitin. Onlara medrese açın” diye cevap vermişti. Bu annenin de Selim Efendinin de sözleri, yüce bir ruh asaletinin örnekleriydi. Büyük bir irfan ve hikmet hazinesinin kelimelere aksetmesiydi.
Ebu Hasan el-Harakâni hazretleri: “Türkistandan Şam’a kadar olan sahada bir din kardeşimin parmağına batan diken, benim parmağıma batmıştır. Onun ayağına çarpan taş benim ayağıma çarpmıştır. Onun acısını ben duyarım. Bir kalpte hüzün varsa o kalp benim kalbimdir.” buyuruyor. Bugün dünya küçüldü. Dünyanın öbür ucundaki müslümanlarla komşu olduk. Dolayısıyla bugünün dünyasında, Balkanların, Orta Asya'nın sahipsiz müslümanları var. Ache’nin yetimleri, Gazze’nin mazlumları var. Misyonerlerin kıskacında imanını muhafaza etmek için direnen ve birçok bedel ödeyen Afrikalı kardeşlerimiz var.
YORUMLAR