Zamanın çağrısını gerçekleştirmek; Gazze'deki ihtiyaçları karşılamak demektir. Gazze'deki ihtiyaçları karşılamak; Filistin halkı ile hemhal olmaktır. Bir kadının dediği gibi; “Ben Filistinli değilim ama kanıyorum, çünkü her Filistinlinin yarası benimdir” diyebilmektir.
İçinde yaşadığımız bu günlerde Zü’l-Celâl ve’l-İkrâm olan Allah’a muhtaçlığımız zirveye ulaşmıştır. Yeryüzüne felaketler yağmaktadır. Adaletsizlik, edepsizlik, münafıklık ve çirkinlikler zirveye ulaşmıştır. Zulüm ateşi her yeri sarmıştır.
Zamanımızda çirkinliklere karşı güzellikler üretmek gerekir. Adaletsizliğe karşı dürüstlüğü, doğruluğu yansıtmak gerekir. Zulme karşı hidayet nurunu kazanmak gerekir. Cehalete karşı dua ve secde etmek gerekir.
Zamanın ihtiyaçlarını karşılamak gerekir.
Zamanın açlık ve susuzluğunu maddî, manevî beslemek gerekir.
Zamanın sorumluklarını taşımak ve görevlerini yüklenmek gerekir.
Zamanın hastalıklarını, olumsuzluklarını, karanlıklarını tedavi etmek, düzeltmek gerekir.
Zamanın ruhunu dillendirmek gerekir.
Zamanın zulüm ateşini söndürmek ve benlik virüsünü yenmek gerekir.
Zamanın çağrısı; İslam’dır! Sezai Karakoç şöyle söylemektedir; “İslam’ı öyle yaşa ki; seni öldürmeye gelen, sende dirilsin!” İslam dinine ait olmak, Allah’ın nuru tarafından irşad edilmek demektir.
Hakîkî müslüman, hakîkî insan kimliğine tekrar kavuşmak için tek ilaç, tek çağrı, tek kurtuluş yolu; “Ben İslâm oğlu Selman’ım. Ben dalaletteydim, Allah beni Muhammed Aleyhisselam ile hidayete erdirdi. Ben fakirdim, Allah beni Muhammed Mustafa ile zenginleştirdi. Ben köleydim, Allah beni Muhammed Mustafa ile özgürleştirdi” buyuran Selmân-ı Farisî Hazretleri gibi hakîkî zenginliğin ve hakîkî özgürlüğün O’na aleyhis-salâtüves-selâm ümmet olmak olduğuna iman etmektedir.
Zamanın çağrısı; Şeytanın şer güçlerine karşı cihad-ı ekber ile savaşmaktır. Şeytana karşı savaşmak, şer güçleri Allah’ın nuru ile def etmek demektir. Allah’ın nuru her şeyi aşar, her şeye üstün gelir ve bütün yaratılmış gerçekliklere nüfuz eder. Bu nur bir kez zuhur etti mi, bütün riya, batıl inanç, mit, hayal, behîmîlik, kafa karışıklığı, sihir ve şuursuzluk karanlıklarını giderir. Müminler Allah’ın nuru ile aklen, bedenen, kalben ve ruhen şifa bulur.
Zamanının çağrısı; iç temizliktir! Dünya O’nun aleyh-is-salât-ü-vesselâm gönderilmesiyle en tesirli temizliğe şahit olmuştur. Gaflet ve bilinçsizliğin karanlıklarını en küçük zerrelerine varıncaya kadar O ortadan kaldırmıştır. Beşeriyetimizi, duyularımızı, aklımızı, batını yönlerimizi terbiye etmemiz ve temizlememiz gerekiyor. Bu temizlenme süreci, karanlıktan ışığa doğru yürüteceğimiz bir saflaşmadır. Gözlerimizi, dillerimizi, kulaklarımızı, ciğerlerimizi, konuşmamızı, midemizi, cinselliğimizi, aklımızı irade gücümüzü yoğunlaştırarak temizlemeliyiz, eğitmeliyiz. En mühim iş kalbimizi temizlemektir. Şirk ve putlardan, manevî hastalıklardan, toz ve kirden, cehalet ve gafletten temizlemektir.
Zamanın çağrısı; tohum ekmektir! Fahr-i Kâinat Efendimiz aleyhis-salâtüves-selâm hadis-i şerifte "Kıyamet koparken sizden birinizin elinde bir hurma dalı bulunur da bunu kıyamet kopmadan dikmeye gücü yeterse, mutlaka onu diksin, bırakmasın" buyurmuştur. Kıyamet koparken dahi mümin iyilikten hiçbir zaman geri durmaz, gayret ve mücadeleye devam eder. Bu ahlak Ashâb-ı Kiram Efendilerimizin hayatının ta kendisidir. Tüm zulümlerin, zorlukların, düşmanlıkların, işkencelerin ardından yine iyilik tohumları saçmaya devam etmişlerdir. Mücadelenin en önemli adımı; şeytan tohumuna karşı, sevgi tohumunu, ahiret tohumunu, iman tohumunu ekmektir. Aliye İzzetbegovic; “Bizi toprağa gömüldüler, fakat tohum olduğumuzu bilmiyorlar” demişti.
Zamanın çağrısı; kendi zulmünü kaldırmaktır! Mevlana Hazretleri şöyle buyuruyor: “Ey kardeş! Sen Allah'ın emrine ve aziz Peygamberimiz'in sünnetine uy da, ten Ebu Cehil'inden ve nefsani isteklerden kurtul!''
Zamanın çağrısı; Kıyamet gününe hazır olmaktır! Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Hazretlerinin rubaisinde de buyurduğu gibi: “Dünyayı yakan kıyamet gününden kork. Gönle saplanan intikam okundan kork. Ey hırs gecesinde derin bir uykuya dalıp uyuyan gafil! Ecel sabahın ağarmaya başladı, hesap gününden kork.”
Dünya hayatımızı şu şekilde değerlendirmek gerekir:
Kıyamet günü kopmadan kıyamet gününün provasını yaşamak. Kıyamet gününün dehşet veren korkularına düşmeden kendi korkularını azaltmaya çalışmak. Kıyamet günü kopmadan pişmanlık gözyaşları dökmek. Kıyamet günündeki hesabı görmeden kendini hesaba çekmek. Diriliş günü gelmeden evvel diriliş gücünü kazanmak. Küçük kıyamet olan ölüm gelmeden hakîkî ölümü yaşamak. Toprak olmadan toprak olmak. Allah’ın huzurunda toplanmadan, namazda Allah’ın huzurunda durmaya çalışmak...
Zamanın çağrısı; iç hicrettir! Peygamber Efendimiz aleyh-is-salât-ü-vesselâm hadis-i şeriflerinde şöyle buyurmuştur; “Hicret, gafletten kurtulup kötü alışkanları terk etmektir.” “Hicret edecek mekan aramayı bırak; bulunduğu yer hicret edilecek mekan olsun.”
Kur’an-ı Kerim'de; “İman edip, hicret edenler ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla, cihad edenler, derece bakımından Allah katında daha üstündüler. İşte onlar kurtuluşa erenlerin tâ kendileridir” (Tevbe, 20) buyrulmuştur. Bir mümin zulmetten nura, çirkinlikten güzelliğe, gafletten imana, adavetten muhabbete, şirkten tevhide, batıldan hakka, fanîden bakîye doğru hicret etmeye mecburdur. Esas hicret; günahlardan, mâsiyetlerden uzaklaşıp amel-i salihlere hicrettir.
Zamanın çağrısını gerçekleştirmek; Gazze'deki ihtiyaçları karşılamak demektir. Gazze'deki ihtiyaçları karşılamak; Filistin halkı ile hemhal olmaktır. Bir kadının dediği gibi; “Ben Filistinli değilim ama kanıyorum, çünkü her Filistinlinin yarası benimdir” diyebilmektir.
Gazze'deki ihtiyaçlar karşılandığı zaman, Mescidi-i Aksâ özgürlüğe erişecektir. Böylece sonsuz feyz kaynağının nurundan miraca yolculuk gerçekleşecektir. Mescidi-i Aksâ miraç edecektir. Kalplerimizi istila edip oraya yerleşen şeytan, uydurma tanrılar, idoller, kirler, tozlar, manevî hastalıklar; hepsi birden silinecek ve o kutsal topraklara huzur, barış, güven, adalet ve selamet erişecektir.
Gazze hastanesiz, yataksız bir yoğun bakım yerine çevrilmiştir. Gazze ile hemhal olmak, yoğum bakım nöbeti tutmak demektir. Gazze ile hemhal olmak, garipler ve habiller ile birlikte olmaktır. Gazze garipler şehri, habiller şehridir.
YORUMLAR